YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

17 Kasım, 2022

SELÇUKLU AĞLAR BEN AĞLARIM

Tabii ki son sözü, işin erbabı olan sanat tarihçileri ve mimarlar söyleyecektir; bizimkisi biraz Konyaperestlik… Belki de Konya tabiriyle “lüzumsuzluk…” Öyle mi acaba?

 

Şehir dışında olmam nedeniyle görmemiştim ama Nilgün Çelebi Hocamın Facebook’taki paylaşımını görünce…

 https://www.facebook.com/nilgun.celebi.33/posts/pfbid0esV4Rm5pcArrRYcw6Gi7dnEUT55uLL5MgnQzBii1oRtmk58TxF72GigLW73Z2dUbl

 

Yani defalarca yazmıştık; “ecdat yadigârı eserlere dokunmasanız daha iyi olacak” diye… Uzun bir süredir restorasyona tabi tutulan Hoca Hasan Camii’nin şerefesini ve üzerindeki kubbeyi görünce doğrusu şoka girdim…

 


Ceddim Selçuklu’dan kalma bir eser… Benim içim sızladı, ya ecdadın kemikleri?

 

“Ecdat yadigârı” diye diye… bize de yanmak düşüyor…

 

Yine bir zaman ağlarım şimdi…

 

Konya Ovası’na düşen Türkmen başlarının yası bulur beni. Alâaddin Tepesi’nden Mevlâna Türbesi’ne uzanan gizli bir geçidi yeniden açmanın, eski yaraları açmaktan daha tehlikeli olduğunu bilirim.

 

Kılıç sesleridir yıkılan yüreğime ve kan içen Moğol atlıları… Şimdi kim sular bu acıyı? Hangi iklimin ve hangi şeş cihetin türküsüdür; bu okların, rüzgâra yön verdiği?

 

Selçuklu ağlar, ben ağlarım, bir zaman… Sonra kalkarım; atam Sultan Alâaddin yönünden esen kasırga olurum… Olamadığıma da ağlar, eski bir başkentin yasını tutarım sonra emanetlerin hüznü vurur yüreğimi…

 


Emanetlerin yalnızlığına bakar, kendi yalnızlığımla çarparım… bir zaman…

 

Bir zaman; Selçuklu ağlar, ben ağlarım…

 

(Arşivimde bulunan, 2013 yılında çektiğim fotoğraflar ile dün ve bugün çektiğim fotoğrafları bir mukayese yapmanız için birlikte sunuyorum. Umarım yanılmışımdır…)

 

TAHİR SAKMAN

 


 

 

11 Kasım, 2022

ANTALYA NOTLARI 8


Yaklaşık bir aydır Antalya'dayım... Vakit, ata toprağı Konya'ya dönme vaktidir. Yarın sabah yollar bizi bekliyor...

Bir şehri; bir ayda, bir yılda çözemez, içine giremezsiniz. Şehrin ruhunu hissetmek için önce kültürünü özümsemeniz gerekir, sonra şehri yaşamak... 

Antalya'yı yaşamak; bir düşün somut halidir... 

Bu şehrin doğal güzelliğinin yanı sıra her köşesinden adeta fışkıran tarih, insanı özellikle antik çağların gizemine çağırıyor.



Antalya Arkeoloji Müzesi'ni iki kez gezdim. İlkinde hemşehrim Erol Demirel'le birlikte ikincisinde ise yalnızdım. Uzun saatlerimi burada geçirdim. Antik dönemin ruhuna kulak vermeye çalıştım. Ve kesinlikle buna değdi. Toprağın sesi yüreğimde fırtınalar koparırken, nice medeniyeti bağrından çıkaran Anadolu'nun kudsiyetine, bir kez daha iman ettim.



İnsanın, Anadolu'daki serüvenine tanıklık ederken gelişimini; özellikle heykel sanatındaki muhteşem ötesi eserleri görmek, bir an da olsa insanı o günlere götürüveriyor.




(Müzeye giriş 90 TL ama müze kart 60 TL... 60 liraya bir yıl ülkemizdeki tüm müzeleri, ören yerlerini gezebilirsiniz, çok uygun ama tek girişin 90 lira olması bana biraz garip geldi...)

Kaleiçi'nin korsan kokulu sokaklarında binlerce kez kayboldum. Bunlardan birinde ceddim Selçuklu'dan kalma bir eser gözüme çarpıverdi; melül, mahzun...




Selçuklu'nun ünlü veziri Celaleddin Karatay'dan yadigâr kalan medrese, serin sokaklar arasında yüreği yanık bir âşık gibi  sessizliğin lisanıyla feryat ediyor gibi geldi bana...




Restore edilmiş; seminerler, konferanslar için kullanılıyormuş. Karşısında şarap evi... yan tarafında kafeden yükselen şamata... Muhafazakâr biri değilim ama doğrusu çok garipsedim. Bu tür yapıların etrafını, yapının işlevine uyumlu işlere tahsis etmek daha doğru değil midir?


Tıpkı, Antalya'nın kurucusu ve şehre ismini veren II. Attalos'un anısına yapılan anıtın etrafı gibi...

Şehirdeki yabancı yerleşimi ciddi boyutlarda... Bazı apartmanlarda Türk istenmediğini ve olanların taşınması için... İnanmakta zorlandım. İçlerinde emlakçılık bile yapanlar var. Fiyatlar da haliyle onlara endeksli olunca... Ücretliler için yaşamak zor değil imkansız, ev kiraları uçuk... 

Burada güneş dört mevsim ve hâlâ denize girilebiliyor. 

Bu bir veda değil; sana yine geleceğim Antalya; düşlerimin baş köşesindesin... 

Şimdi dönüş vaktidir, yüreğini açtığın için sana binlerce teşekkür ederim...


/çağların ötesinden bir hülya
 kuruluyor kalbime antalya/

TAHİR SAKMAN









 


 










 

10 Kasım, 2022

BİR ULUSTUR ATATÜRK



/10 kasım bir gün

10 kasım binlerce hüzün

başkaca başımız eğilmemiştir/


Başımızın öne eğildiği gün...  kalbimizde volkan gibi duyguların kabardığı, onun açtığı ve gösterdiği yolda yeterince yürüyememenin verdiği hüzün...


Bir başka Atatürk gelmeyecek bilirim ama devrimlerini yaşatacak ve daima ileriye götürecek gençlerimizin bir çığ gibi çoğalması, geleceğe olan inancımızı artırıyor.


10 Kasım'larda eğilen başımız bir de Aslanlı Yol'da eğilir...


Başkaca başımız eğilmemiştir; çünkü bizim atamız Atatürk'tür, yedi düvel başını eğememiştir... 


TAHİR SAKMAN






09 Kasım, 2022

ANTALYA NOTLARI 7


 

Bu şehr-i Antalya'ya na zaman gelsem vaktimin çoğunu Hadrian Kapısı'nı seyretmekle geçiririm.


İmparator Hadrianus'un 130 yılında şehri ziyareti onuruna yapılan bu zafer takı, o günlerin ihtişamını günümüze taşırken kendimi bir zaman tüneli içinde hissetmeme de neden olur.



İki bin yıllık bir geçmişe dokunmanın heyecanıyla ayaklarımın altındaki mermerlere basmaya kıyamam ve sanki Romalı bir lejyon gibi düşlere kapılırım... (Dikkatli olmazsanız benim gibi ayağınız kayabilir!) 


Etrafındaki hisarları yükselten ceddim Selçuklu'nun sesini, medeniyetleri koruyan bir barış sembolü gibi güvercinlerden duyarım.



Ve o kapı artık güvercin kapısı, barış kapısı olur... Ve hisarın duvarları güneşe doğru yükselirken... bir hoyrat el... Kaleiçi'nin rüzgârını kestiği gerekçesiyle yıkan o eli durduramamanın ayıbıyla üzülürüm.


Kudüs'te Ağlama Duvarı'nı görmüştüm... Hisarın duvarı, güvercin duvarına dönmüş.  Güvercin kanatlarından dökülen seslerde,  atam Türkmen atlılarının nallarında çakan şimşekleri hatırlar, Bizans'ın çaresizliğini duyarım.


Bir yanıyla da barışın, kardeşliğin simgesi olur oturur gönlüme... iki bin yıla yakın geçen bir zaman sürecinde hâlâ onurla ayakta duran bu kapı, dünden bugüne değil; yarına açılan bir kapı oluverir...



/duydum bir bizans kızının 

şuh nefesini/ demiştim bir şiirimde, şimdi hatırlamanın tam vaktidir.


Her kapı aslında yalnızlığımıza açılıyor;  Üstelik üstat  Marquez'in yüzyıllık yalnızlığı da değil bu...


Bizimkisi; bin yıllık bir yalnızlığımızın hazin türküsü gibi ceddim Sultan Alâaddin'den beri Moğol oklarıyla delik deşiktir... 


Ve bir zaman ardımızdan kapanmayan kapılar, yüzümüze yüzümüze çarpılırken güvercinler hüznümüze ortak oluyor...



Karakaş Camii'nden yükselen bir ses Hadrian Kapısı'na doğru Akdeniz dalgası gibi yayılırken, içimi kavuran güneş, umutla direnen sevgileri ısıtıyor.


Antalya... belki de sen, düş gören bir hayalin ürünüsün... kimse bilmese, ben bilirim...


TAHİR SAKMAN 


















07 Kasım, 2022

ANTALYA NOTLARI 6

 



Bu şehrin her köşesinde ayrı bir kültürel faaliyet var,  yani hayat var...

Kültürel faaliyetlerin zenginliği ve her seviyeden insana hitap etmesi ayrı bir güzellik. Sinemadan tiyatroya, spordan müziğe; sanatın her  dalında sizi yaşama davet ediyor.

Hemşehrimiz Erol Demirel ile birlikte...


Akdeniz Konyalılar Federasyonu Başkan Yardımcısı ve Muratpaşa Konyalılar Derneği Başkanı olan ve Facebook'tan arkadaşım, hemşehrim Sayın Erol Demirel'in nazik davetiyle gittiğim "Geleneksel Konyalılar Piknik Şöleni"nde Konya'yı ne kadar özlediğimi ve artık geri dönüş vaktinin geldiğini anladım.

Antalya'da neredeyse her ilçede bir Konyalılar derneği var... Yetmemiş, bütün bu dernekleri bünyesinde toplayan bir de federasyon kurmuşlar ve zaman zaman düzenledikleri faaliyetlerle şehir hayatına katkı sağlarken memleketleri Konya'yı da anıyorlar.



Antalya'da büyüyen birinci ve belki de ikinci kuşak Konyalıların hayata bakışları doğal olarak biraz "Antalya" olmuş ki bunu asla yadsımıyorum.

Çatısını Akdeniz Konyalılar Federasyonu'nun oluşturduğu; Antalya'da kurulan Konyalılar dernekleri ile birlikte Isparta ve Adana Konyalılar Derneklerinin de katılımıyla düzenlenen etkinlikte doğrusu bu kadar coşkuyu beklemiyordum. Özellikle Konya türküleri çalındığı zaman kaşıklarla alanı dolduran hemşehrilerimiz beni şaşırttı. Akdeniz'in havasından olsa gerek  aileler doyasıya eğlendiler. 



Karasu piknik alanında gerçekleşen şenlik, nezih bir ortamda çok keyifli geçti. Bir yanımız yeşillle koyun koyuna olmanın, bir yanımız ise Akdeniz'in ılık nefesini doyasıya içimize çekmenin hazzıyla ve Konya türkülerinin kıvrak nağmeleriyle müziğe doyduk.

Konya'nın eski gazetecilerinden şimdi Antalya'da yaşayan Zafer Varol'u görmek de ayrı bir sürpriz oldu.

Antalya'da büyüyen yeni nesil Konyalılar için de köklerini hatırlamaları açısından önemli olan etkinlik, Konyalıların birbirleriyle kaynaşmalarına  ve dayanışmalarına da vesile oluyor.

Antalya'da Konya kokularını hissetmekten çok mutlu oldum. Evin yolunu tutarken, sanatçımız Muzaffer Sarıkaya'nın dillendirdiği türkü yüreğimi ısıtmaya  hâlâ devam ediyordu:

"Şerif Hanım su doldurur dereden
Her yanları görünmüyor bereden
    Aman aman Şerif Hanım aman
    Tenhalarda buluşalım aman"

TAHİR SAKMAN

Not: İzlemek isteyenler için şenliğin vidoları linkte:

https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=653731692891134&id=595832267

https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=1166373647615610&id=595832267

https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=606764461227554&id=595832267

https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=1919788948413348&id=595832267
























05 Kasım, 2022

ANTALYA NOTLARI 5



Güneş; yeşilin gölgesinde Akdeniz'le sevişmiş ve doğan çocuğun adını Antalya koymuşlar...

Her gün yeni bir güneş doğarken; bu şehrin ufuklarını antik tanrılardan devralan ceddim Selçuklu'nun sancakları, esrik düşlerden arta kalan şarkıları, meltemlerin eşliğinde söylüyor.



Bir yanım güneşe dönerken bir yanım Akdeniz'in masum dalgaları gibi ve şehrin üzerini örten gizli bir hüznün habercisi gibi mahzunlaşıyor.

Gözlerimi açsam mı yoksa kapatsam mı bilemiyorum...

Türkmen atlılarının yerini... ruhumu istila eden... turist?

Konyaaltı, Uncalı ve sonra Kemer... Kemer'de ne kadar hüzün varsa üzerime döktüler. Kendimi bir başka ülkenin insanı gibi hissetmeme neden ne olabilirdi ki?


Yabancılaşan biz miydik yoksa suskunluğumuz mu? 

Sustukça, susmayı öğrenmenin hazzı mıydı bizi daha da çok susmaya iten?

Belki de yaşamayı beceremediğimiz bir şehri, yaşayanları kıskançlığımızdır...

Ama şurası muhakkak ki Antalya; yaşanmayı en çok hak eden şehirlerimizden ve yaşamın belki de en büyük düşüdür Antalya...



Düşlerinizin ötesine bu şehir düşerse şansınıza; bilin ki bulutların üzerindeki bir yaşamın adıdır Antalya...

Hani ne demiştik; "Güneş; yeşilin gölgesinde Akdeniz'le sevişmiş ve doğan çocuğun adını Antalya koymuşlar..."

Hani sizin Antalya'nız?

TAHİR SAKMAN












 












 

03 Kasım, 2022

ANTALYA NOTLARI 4

Foto: T. Sakman, Yivli Minare ve Camii

Derin bir sessizlik... sonra bir çift güvercinin kanat çırpması gibi tennurelerin gölgesi yüzünüzü aydınlatıyor.


Sanki "garipler semaı"na karışmış nurdan ayak izlerinin gökyüzüne taşması gibi...


Antalya Mevlevihanesi'nden söz ediyorum.

Foto: T. Sakman, Antalya Mevlevihanesi

Konya Mevlâna asitanesi kadar ihtişamlı olmasa da onun gölgesinde yaşadığını nefes nefese hissediyorsunuz.


Kaleiçi'ne girerseniz, sizi önce "Yivli Minare ve Camii" karşılar. Ceddim Selçuklu'nun eserleri, sizi ilahi bir meşke davet ederken, adımlarınız, Akdeniz'in dalgaları gibi kabararak adeta uçar. 


Cami, şehrin ilk camisi olmanın ruhaniyetini üzerinde taşırken, etrafını saran külliye de Selçuklu'nun tüm karakteristik özelliklerini yansıtır.


Ceddim Türkmen atlıları, atlarının terini Akdeniz'in sıcak sularıyla yıkamak için... seslerini duyar gibi olursunuz, içiniz ürperir... 


Arkası bir zaman tünelidir, iç içe girmiş sokaklar bir korsan tarafından görülmekten korkar gibi sanki çömelmiş ve başını ufka uzatmış öteleri gözler gibidir..

Foto: T. Sakman, Kaleiçi'nde bir sokak.


Kaleiçi'nde üç müze, beş cami gezdim...

Foto: T. Sakman, Şehzade Korkut Camii


Şehzade Camii'nin restorasyonu yeni bitmiş. Eski bir kilise olan caminin restorasyonunda antik eserlerin de kullanılması inanılmaz bir güzellik katmış.


"Sultan Alâaddin Camii" dedikleri zaman heyecanlanmıştım ama caminin yapımı eskilere gitmiyor, o da eski bir Rum kilisesiymiş. Limandaki İskele Camii'nin  şirin yapısı Akdeniz gibi serin rüzgârlar taşıyor. Ahi Yusuf Mescidi adı gibi mütevazı... Mescitleri boynunu bükmüş dervişlere benzetirim; yalın, sessiz, "el kârda, gönül yârda" der gibi...

Foto: T. Sakman, Sultan Alâaddin Camii


Foto: T. Sakman, İskele Camii


Foto: T. Sakman, Ahi Yusuf Camii


Deniz Biyoloji Müzesi'nde envaiçeşit balığı bir arada görmek benim gibi "boz ikindilerde yayan yapıldak güneşe yürüyen bir Konya çocuğu" için oldukça şaşırtıcı geliyor. Sanki Akdeniz üzerime üzerime geliyor...

Foto: T. Sakman, Deniz Biyoloji Müzesi'nden bir görüntü.


Etnoğrafya Müzesi ile AKMED Suna & İnan Kıraç Kaleiçi Müzesi, Antalya yaşantısından kesitler sunuyor, görülmeye değer.

Foto: T. Sakman, Suna&İnan Kıraç Müzesi'nde temsili kına gecesi...


Yolumu kaybetmiştim ki serin dalgaların sesini takip ettim. Limanda iyot kokularıyla dinlenmek; tarihin içinde nefes aldığınızı ve attığınız her adımı dikkatli atmanız gerektiğini hatırlatıyor...

Bendeniz...

Bu küçücük Kaleiçi'nde... dünyaları sanki korsan sandıklarına doldurup gizli haritalarla gömmüşler, bulmak için şifreleri çözmelisiniz.

Foto: T. Sakman, Antalya, Kaleiçi'nde limandan bir tur gemisi...


Belki de içimizdeki korsanları uyandırmanın zamanı gelmiştir...


TAHİR SAKMAN



Foto: T. Sakman, Deniz Biyoloji Müzesi'nden bir görüntü.

















30 Ekim, 2022

ANTALYA NOTLARI 3



Cumhuriyet'in coşkusundan ne kadar uzak kaldığımızı, burada insanların heyecanından anladım...


Oysa o şehir ki İstiklal Savaşı'nda en çok şehit veren illerin başındaydı ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Batı Cephesi Karargâhı'nı Akşehir'e kurarak sırtını dayadığı şehirdi... 



Yüce Atatürk'ün "Ata toprağım" diyerek övündüğü ve hayatı boyunca en çok ziyaret ettiği illerden birisi olan ve yine Ulu Önder'in kendisine babalık seçtiği şehir olan Konya; çocukluğumuzda gördüğümüz, yaşadığımız coşkuyu ne oldu da kaybetti? 


Üzerimize uymayan bu elbiseyi, bize kim dikti ve zorla giydirmeye çalıştı? 


Tarih, bu soruların yanıtını elbette verecektir. 


Antalya'da dün "yer beyaz, gök kırmızıydı" demek yanlış olmayacak; neredeyse herkes kırmızı beyaz giyinmişti, ellerindeki bayrakları coşkuyla ve gururla sallayarak Cumhuriyet'e sahip çıkan, özümsemiş yurttaşlar gözlerimi yaşarttı...



Yerel yönetimlerin bu heyecana katkılarını görmek beni daha da duygulandırdı. Antalya'nın pek çok ilçesinde yapılan şenlikler, konserler halkın yoğun katılımıyla gerçekleşti. 400 metrelik dev bayrakla gerçekleştirilen kortej ise ayrı bir güzellikti.


Cumhuriyet'e sahip çıkmak elbette bu değildi; bunlar Cumhuriyet'e sahip çıkmanın coşkusunun, heyecanının dışa vurumuydu...


Antalya dün "bir kez daha Cumhuriyet" derken şehir baştan başa Cumhuriyet olmuştu...


Yüreğimizle alkışlamak da bize düştü; teşekkürler Antalya... "Cumhuriyet ilelebet payidar olacaktır."


Yaşasın Cumhuriyet, yaşa Mustafa Kemal Paşa...


TAHİR SAKMAN