YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

24 Nisan, 2025

O BİR MÜZİSYEN O BİR ÂŞIK SALİHİ BENZERİ YOK!


Âşık Salihi




Âşık Salihi'nin çok takdir ettiği  Çetin Körükçü tarafından 1971 yılında okunan, ölümsüz şarkı Unutursun Diye... 

O BİR MÜZİSYEN O BİR ÂŞIK SALİHİ BENZERİ YOK!
 
Bizim nesil onun şarkılarıyla büyüdü…
 
Sadece biz de değil elbette; bizden sonraki nesiller de onun şarkılarını dillerinden hiç düşürmedi. Şimdi sorsam “Unutursun Diye…” Hiçbiriniz unutmadı ki… unutmadığınız gibi çocuklarınıza bile öğrettiniz ve hâlâ söylüyorsunuz…
 
El ele tutuşup gezdiğim ânı
Unutursun diye çok korkuyorum
Yeni bir sevgili bulunca beni
Unutursun diye çok korkuyorum
 
Bu öyle bir büyülü besteydi ki… ülkemizde neredeyse bu şarkıyı okumayan sanatçı kalmadı. Kim okuduysa plakları, kasetleri yüzbinler sattı...


İstersen inkar et istersen övün
İster kurtuldum de istersen dövün
Nikahın kıyılıp evlendiğin gün
Unutursun diye çok korkuyorum

  

Siyah saçlarını kokladığımı 
Her gece kapını yokladığımı 
Aşkını kalbimde sakladığımı
Unutursun diye çok korkuyorum


"Aşık Salihi" ismiyle bilinen Halil Yılmaz abimiz...


Ama hayranları asla unutmadı; kalplerinin en nadide yerinde inşa ettikleri köşklerde sakladı. Birçok sanatçı bu şarkıyla “altın plak” aldı. Tabii ki böyle bir şarkının bestecisi de ölümsüz olacaktı ve diğer şarkılarıyla birlikte tam 5 tane altın plak aldı…



2006 Yılında NKM (Nüve Kültür Merkezi) tarafından yayımlanan ve Âşık Salihi'nin hayatını ve eserlerini konu alan bu önemli kitabın kitabın kapağı...

Unutursun Diye, arka kapak


Onun öyle bir yüreği var ki… Altın… altından daha değerli, nice sevdaları yüreğine sarmış bir sanatçımız, bir Konya çocuğu… Kovanağzı’nın serin bahçelerinde, akan çayların verdiği ilhamlarla büyüyen, kadim şehir Konya’nın, eski bir başkentin vakarını üzerinde taşıyan bir Konyalı…



Soldan sağa; Tahir Sakman, Mustafa Güçlü, Âşık Salihi, Tayyar Yıldırım...
 

Daha ne olsun…
 
“Saliha” isimli şarkıyla başlayan sanat hayatı… tabii öncesi de var; şehrin büyülü atmosferlerinde, Konya oturaklarında, yanında meşk ettiği büyük ustaların isimlerini itinayla anan, anarken de ilerleyen yaşına rağmen ayağa kalkan bir sanatçının hayatı da elbette efsunlu olacaktı…

 
Hayalin karşıma gelip durunca
Her gece uyumak haram oluyor
Güzel gözlerini açıp yumunca
Kalbimde devasız yaran oluyor
 
“Liseli Sevdiğim İçin”, “Kalbime Misafir Oldun Sevgilim”, “Çıkma Karşıma Karşıma”, “Dayanılmaz bir çile bu Allah’ım”… Bir şarkısı daha var ki ne zaman duysam içimde fırtınalar kopar, kırık bir aşk hikâyesinin yürekleri dağlayan çığlığı gibidir ama asla umutsuz değildir: “Işığımsın ümidimsin sen benim…”


2007 yılında NKM tarafından yayımlanan "Aşk Yoksa Yaşam Yok" isimli kitabımın tanıtım toplantısında, soldan sağa; Âşık Salihi, Tahir Sakman, İsmail Çalışkan...

Ne zaman hüzünlensem ufuklarımda bu şarkının sözleri parlar ve ışığımsın derken birden ümitlerim yeşeriverir…
 
Onu anlamak için kalbinizin sevgiyle dolması ve sonrası yaralı olmanız gerek…
 
O, hüzünlerini, tebessümüne yüklemiş bir büyük sanatçıdır. Yüzün üzerinde hit olmuş şarkılara imza atmış bir büyük bestecidir. Şehrin yetiştirdiği en önemli sanatçılar arasındaki yeri daima gönüllerdeki yeriyle birlikte anılan bir sanatçımızdır… Koca çınarların dallarında kopan fırtınaları o müziğiyle anlatır.
 
Ne hüznü tam anlatabilirsiniz ne sevgiyi… söz bitmiş müzik başlamıştır. Bağlamasının perdelerinden uçan güvercinler, dünyayı dolaşıp gelir ve yüreğinize nota olarak düşer… Bağlamasının telleri yüreğinize bir köprü kurar sevgiden… İşte o zaman onu anlayabilirsiniz… O, bu şehrin öz evladıdır.
 
Eğer insanı, doğayı, yaşamı sevmiyorsanız onu asla anlayamazsınız; o kocaman yüreğiyle sadece Konya’yı değil bütün bir ülkeyi ve cihanı sarmıştır.
 
Çünkü o bir âşıktır; Âşık Salihi’dir…
 
Dün, Dr. Mustafa Güçlü ve şair Tayyar Yıldırım ile birlikte bizi evinde misafir etme lütfunda bulundu. Birkaç saat içinde şarkılarından ve onların hikâyelerinden söz etti. Müzikle iç içe geçen bir hayatın özünü gösterdi. Ne kadar eksik yaşamışız meğer… Hayatın anlamını müzikle nasıl koyduğunu anlattı.
 
“Ben bir Kovanağzı çocuğuyum, Konya çocuğuyum” derken mütevazılığı karşısında bizlere eğilmek düştü… uzun yıllar sahnelerin tozunu yutan Âşık Salihi abimiz, hatıralarını anlatırken dünyanın sonlu olduğunu da bizlere hatırlatmaktan geri kalmadı. Bir yanıyla da derviş teslimiyetiyle yaşama nasıl saygı duyduğunu gösterdi.
 
Güvercin merakı olduğunu bilmiyordum. Çok hayıflandım; şarkılarındaki güvercin sesleri boşuna değilmiş meğer nasıl kaçırmışım? Şehrin kültüründe yer alan güvercin isimlerini sayarken sanki hep birlikte, o güvercinlerle birlikte Selçuklu asırlarına kanat çırpıyorduk…



"
Âşık Salihi abimiz 2006 yılında "Unutursun Diye" isimli kitabını bana imzalamak lütfunda bulunmuş ve onore etmişti...


O bir müzisyen… Şehrin geçmişteki sanatçılarını, kültür adamlarını hayırla yâd ederken müzik hayatının temelinde Konya olduğunun farkındaydı… Birkaç saat, bize dakikalar gibi geldi. Sohbetin detaylarını yazsam kitap olur…



Merhum Rıza Konyalı, Âşık Salihi ile birlikte söz konusu programda Unutursun diye isimli şarkıyı birlikte okuyorlar. Sağ baştaki Tahir Sakman...

Yıllar önce, Meram Belediyesi Konevi Kültür Merkezi’nde Sanat Yönetmeni olduğum yıllarda merhum Rıza Konyalı ile Âşık Salihi abimizle 21 Şubat 2015 tarihinde bir program yapmak nasip olmuştu. İki büyük ustanın yaşantısından kesitler sunduğum bu program bende derin hisler bırakmıştı. Belgesel tadındaki bu program, iki ustanın nasıl güçlü bir müzisyen olduğunu bir parça anlatmak için fırsat olmuştu benim için…

 

Söz konusu programın afişi...

Bu programı izleme isteyenler aşağıdaki linke tıklayarak blog sayfamda izleyebilirler:


https://tahirsakman.blogspot.com/2025/01/bulbulun-diger-adi-riza-konyali.html?fbclid=IwY2xjawJ2wq9leHRuA2FlbQIxMABicmlkETFvRVZBTUhJck5Ic2k3NDV6AR4NdQuQOsvLXcICFcUMlhqvCzFQw2BTG-MS7W61Q0IBgH994Mr4Nvvd5xQv0Q_aem__wXADVTt3Kn6qRjEeqIw8A


Hey, Konya! Şurada yanı başında büyük bir sanatçı var… Ne zaman ismini, onun büyüklüğüne yakışır bir kültür merkezine vereceksin? Onunu ismini bir kültür merkezine vermekle kendini onurlandıracağını da asla unutma. Çünkü onların isimleri zaten kıyamete kadar eserleriyle yaşayacak. Sen, onun ismiyle onurlanacaksın...


Günün anısına çekilen fotoğrafta Âşık Salihi, Tahir Sakman ile...

Âşık Salihi abimin ellerinden öptüm; şehir kültürüne yaptığı önemli katkıları unutmamız mümkün değil. Dağların zirvelerini yer tutan koca çınarlarımız gibi o, Selçuklu kültürünün günümüzdeki yansıması gibi dimdik ayakta duruyor:
 
Çünkü o bir besteci, o bir müzisyen, o bir Âşık Salihi… benzeri yok…


TAHİR SAKMAN



 
 

 

23 Nisan, 2025

BEN NANKÖR DEĞİLİM


 

BEN NANKÖR DEĞİLİM
 
Ben, nankör değilim…
 
Ekmeğini yediğim ülkeme nankörlük edemem…
 
Ben nankör değilim; pınarlarından suyunu kana kana içtiğim ülkemin toprağına, taşına sevdalıyım…
 
Bu ülkeyi, bu cennet toprağı bize yurt yapan kim varsa; başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm aziz şehitlerimizin emanetine asla nankörlük etmem…
 
Bizi tebaalıktan kurtarıp yurttaş yapan… Dağlarda çobanlık yaparken okutup en üst makamlarda hizmet etmeme imkân veren Cumhuriyet’e nankörlük etmem; ben nankör değilim…
 
Hakimiyeti, kayıtsız şartsız ait olduğu yere; Türk Ulusuna veren… Milletin sesini Meclis’e taşıyan ve bir ülkenin kurtuluşunu Meclis’e bağlayan Ulu Önder Atatürk’e ve onların silah arkadaşlarına nankörlük etmem…




 
Dünyada bir örneği olmayan kurtuluş mücadelesini, en zor şartlarda, milletin iradesini arkasına alarak yöneten bir başka Meclis yoktur, böyle bir Meclis’e ve onun ordusuna, Kuvayı Milliye’ye kim nankörlük edebilir ki, ben etmem…
 
Yolumuz Atatürk’ün çizdiği yoldur; çağdaş medeniyetin çok çok ötesine geçerek Yüce Türk Milleti’ni kıyamete kadar her alanda özgür yaşatmaktır…
 
Ben Atatürkçü’yüm, ben Kemalist’im, ben yurduma ve onun halkına; Türk Ulusuna nankörlük etmem:
 
Çünkü, ben nankör değilim!..
 
TAHİR SAKMAN




 
 
 

22 Nisan, 2025

ÖNDERİMİZ ATATÜRK



ÖNDERİMİZ ATATÜRK
 
Bu ülkede özgürce dolaşabiliyorsanız… Nefes alabiliyorsanız…
 
Konya’dan İzmir’e gitmek için pasaport taşımıyorsanız… Dini vecibelerinizi yerine getirebiliyorsanız… Daha sayayım mı?
 
Yaşadığımız toprakları düşman çizmesinden kim kurtardı?
 
Mandacılık tartışmaları yapılırken Türk’ün istikbalinin ancak istiklali ile kurtarılabileceğini kim gördü?
 
Onun kurduğu Cumhuriyet sayesinde rahatça evinizde oturup kahvenizi içerken… Elbette minnet duygularınızı da ifade ediyorsunuzdur… Ediyorsunuz değil mi? Başka bir şeyi düşünemiyorum…
 
Dünyanın tanıdığı en büyük liderler arasında yer alan Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’ten başka kim olabilir ki?
 
İkbalini Türk Milleti’nin geleceğine adayan, kısa ömründe yaptığı kalkınma hamleleri ile yurdu baştan başa sanayi tesisleriyle, o yokluk günlerinde donatan kim?
 
Bir ulus yaratan kim?
 
Yaptığı devrimlerle çağdaş medeniyetin de ötesine geçmeyi hedefleyen lider kim olabilir, kim?
 
Ömrünü Türk Milleti’nin geleceğine adayan bu büyük liderin anısı önünde saygıyla eğilmek de bize kalıyor…
 
Ulu önderimiz Atatürk’tür… ve kurduğu Cumhuriyet; ilkeleri doğrultusunda ilelebet yaşayacaktır.
 
TAHİR SAKMAN



 
 
 

 

21 Nisan, 2025

03Çadır altı minare (Helvacı)



ÇADIR ALTI MİNARE (HELVACI)


50 yıllık bir kayıtta, Konya oturaklarında okunan Çadır altı minare (Helvacı) ismiyle bilinen türküyü seslendiriyor Mazhar Sakman... Merhum Sakman'ın okuduğu şekliyle türkünün metni şöyle:

Çadır altı minare
El ettim eski yâre
[Çadır altı minare
El ettim eski yâre]
Anan gurban ben gurban
Setre pantollu yâre
[Annen gurban ben gurban
Setre pantollu yâre]
            Helvacı helva helva
            Keten tohumlu helva
 
Gara goyun etl’olur
Gavurması datl’olur
[Gara goyun etl’olur
Gavurması datl’olur]
Dul yerine varan gızlar
Ölmez amma dertl’olur
[Dul yerine varan gızlar
Ölmez amma dertl’olur]
            Helvacı helva helva
            Keten tohumlu helva
            Helvacı helva
            Şeker lokumlu helva
 
Köşe başı beklerim
Oy benim emeklerim
[Köşe başı beklerim
Oy benim emeklerim]
Yâr garşıdan gelirken
Sızılar kemiklerim
[Yar garşıdan gelirken
Sızılar kemiklerim]
            Helvacı helva helva
            Keten tohumlu helva
            Helvacı helva
            Şeker lokumlu helva


TAHİR SAKMAN



 
 


20 Nisan, 2025

MİLLİ İRADE TARLADA SAPANDIR DÜŞMANA SİLAH


 

MİLLİ İRADE TARLADA SAPANDIR DÜŞMANA SİLAH
 
Ne zamandır özlemişiz; şehirde Atatürkçü gür bir sesin yankılanmasını…
 
Yıllardır söylediğimiz bir şeydi bu; Atatürk’ü gençlere anlatmak… Gerçi Atatürk’ü gençlerin bizden daha iyi anladığını gösterdi dün Sinan Meydan ve yerden göğe kadar da haklıydı ama olsun yine de yetkin, gerçek bir tarihçiden dinlemek çok daha başkaydı…




 
Dün Konya, özlediği bir günü yaşadı; tarihçi Sinan Meydan’ın, Eğitim İş Sendikası Konya Şubesi’nin düzenlediği “Dünden Bugüne Ulusal Egemenlik” konulu konferansıyla, ufuklarımızı geçmişin ışığıyla, günümüz ve geleceğimizi yeniden Atatürkçü bir bakışla aydınlatma fırsatı yakaladık.
 
Hani hep denir ya “tarih tekerrürden ibarettir” önce dünü anlattı belgeleriyle Sinan Meydan sonra mukayeseler yaptı… Nereden nereye geldiğimizi sonra neler yitirmeye başladığımızı net bir şekilde bir bilim adamının, gerçek bir tarihçinin gözüyle ortaya koydu.
 
O anlattıkça… salondaki duygusal hava gözlerimize hücum ederken, yaşlarımızı yüreğimize akıttık…
 
“İşte milli irade bu” derken, Türk halkının asla boyun eğmeyeceğini söylüyordu; Kara Fatmaları, Halide Edipleri ve daha nice isimsiz kahramanlarımızın yaptıklarını anlatırken.
 
Türk Milleti her şeyden ödün verir ama özgürlüğünden asla… Atatürk’ün “geldikleri gibi giderler” sözünü anımsatırken Sayın Meydan, Milli Mücadele’nin merhalelerini ve zaferi Yüce Meclis’in kazandığını anlatırken, bir anlamda da Türk halkının tebaalığı nasıl reddettiğini ve yurttaş olmanın onurunu kanı pahasına kazandığını ve bu kazanımlarından vazgeçirmeye hiçbir gücün yetmeyeceğini anlatıyordu.
 
Dürrizade haininin fetvasının İngiliz uçaklarıyla nasıl dağıtıldığını, Kuvayı İnzibatiye’nin neden kurulduğunu, Kuvayı Milliye’nin üzerine nasıl saldırtıldığını, Atatürk ve silah arkadaşlarına nasıl idam fermanlarının yayımlandığını… ama Türk Milleti’nin asla yılmadığını ve olmaz denilen bir kurtuluşu kanının son damlasına kadar vererek, Cumhuriyet’i nasıl hak ettiğini bir kez daha hatırladık.
 
İşte diyordu “Milli irade budur. Tarlada sapandır, düşmana silahtır…”
 
Bütün Konya orada olup dinleyebilseydi Sinan Hocamı… Öğreneceğimiz veya hatırlayıp ders çıkaracağımız o kadar çok şey var ki…
 
Atatürk’ün ilke ve devrimlerini, gençlerimizin bizden daha çok özümsediklerini ve sahiplendiklerini gösterdi Sinan Meydan, belki konferansın en önemli tarafı buydu ve bundan hepimiz gurur duyduk…
 
Atatürkçü STK’ların şehirde bu tür etkinlikleri artırmasını diliyoruz; dünkü Sinan Meydan konferansı gösterdi ki Konya halkı buna susamış…




 
Eğitim İş’e teşekkür ederken, gerçek bir tarihçi olduğunu bir kez daha gösteren Sayın Sinan Meydan’a da sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz.
 
İyi ki Atatürk gibi devrimce bir liderimiz ve özgürlüğüne düşkün bir halkımız var…
 
TAHİR SAKMAN
 

19 Nisan, 2025

TÜRKÜ HAZİNESİ MAZHAR SAKMAN 2 ŞERİF HANIM



 TÜRKÜ HAZİNESİ MAZHAR SAKMAN 2 ŞERİF HANIM

 
/Şerif Hanım su doldurur dereden
Her yanların görünmüyor bereden/
 
2000’li yıllardı… Konya Fuarı’nda şehrin folkloruna/türkülerine yer verilmesi için uzun uzun yazılar yazmıştım ve nihayet bizi davet etmişlerdi, çok mutluyduk; Konya Türküleri Meram’da yaptığımız türkü şenliğinden sonra Konya Fuarı’nın en önemli etkinlikleri arasında yer alan Altın başak etkinliklerinde de sahne alacaktı. Türkülerimizi kıyıda bucakta, ıssız bağ evlerinde, ahır sekilerinde okunmasının ötesine geçmiştik…
 
Tam da bu türküyü okuyorduk, /Şerif Hanım su doldurur dereden…/ Bir kişi koşarak yanıma gelmişti ve çok önemli bir şey söyler gibi bir hali vardı:
 
“Tahir Bey, bu türküyü okumasak! “Her yanların görünmüyor bereden…” Konuyu anlamıştım; birçok TV’de “Dam üstünde un eler/Tombul tombul…” diye türküler okunurken kimsenin sesi çıkmıyor da biz öz be öz bir Konya türküsü okurken mi sorun olacak?” demiştim ve okumaya devam etmişti arkadaşlar. Hatta gençler nereden buldularsa tahta kaşıklarla oynamışlar ve herkes katılmıştı… Müthiş bir ambiyans yakalamıştık o gece…
 
Kendi türkülerimize sırtımızı döndüğümüz yıllar umuyorum ki artık çok geride kaldı. Ama yetmez. Gençlerimize daha çok dinletme imkânı bulmalıyız. Ecdadımızın seslerini, Selçuklu asırlarından bizlere miras kalan ceddimizin sesini aktarmak, eski bir başkentin çocukları olarak bize düşmezse kime düşecek?
 
Mazhar Sakman’ın vefatından 30 yıl sonra onun arşivini sunmaya devam ediyorum ki o türküler gerçek bir hazine… Dinlemek de size kalıyor…
 
Mazhar Sakman’ın söz konusu türküde okuduğu güftelerden bir demet:
 

Şerif Hanım su doldurur dereden
Her yanların görünmüyor bereden
            Aman aman Şerif Hanım
            Öptüğüme peşimanım
                        Bize gel de konuşalım
                        Avrupa’da buluşalım
 
Abdest aldım ikindiyi kılmaya
Efelerin gelmiş beni vurmaya
            Aman aman Şerif Hanım
            Kaküllerin benim canım
                        Öptüğüme peşimanım
                        Avrupa’da buluşalım
 

TAHİR SAKMAN

 

 


18 Nisan, 2025

TÜRKÜLERİMİZİN SON ÇINARI: NURİ CENNET






Aşağıdaki linkten Cennet abiden Konya Methiyesi'ni dinleyebilirsiniz:

Nuri Cennet-Konya Methiyesi

 

TÜRKÜLERİMİZİN SON ÇINARI: NURİ CENNET
 
Dün, bir koca çınarı evinde ziyaret ettik…
 
83 yaşında olması sizi yanıltmasın; aslında o daha da yaşlı, türkülerimizin yaşında; yüzyılların ötesinden kopup gelen bir kültürün seslerini, o günlerin özlemiyle günümüze taşımanın onurunu ve heyecanını yaşıyor…
 
Türkü der geçersiniz… eğer gerçekten geçiyorsanız, geçmeyin; düşünün… üç, beş dakikada okunan bir türkü sandığınız ezginin, yüzyılların hatta bin yılların gönülden gönle düşen hisleri, yaşanmışlıkları olduğunu hatırlayın…
 
Hatırlayın ki Orta Asya steplerinden kopup gelen bir kültürün, Anadolu’da nasıl şekillendiğine ve erişilmez duygular eşliğinde nasıl sese, saza dönüştüğüne şahit olun…
 
Sanırım bizler son şanslı nesiliz…Kültürümüzün koca çınarlarını yakından dinlemek şansına eriştik, onları yazıyla da olsa kalemimizin yettiği ölçüde anlatmaya çalıştık. Korkarım ki bizden sonra birçok değerimiz, anıların sisleri arasında yitecek…
 
Ama bir şey var; biliyorum, sesleri Konya semalarından hiç eksilmeyecek; bir bulutun ötesinde
Türkmen kocalarının nal sesleri arasında hep duyulacak. Horasan Erleri’nin, Hoca Ahmet Yesevi’nin dervişlerinin mütevazılığında adım adım her gökyüzüne baktığımızda ufuklarımızı nasıl aydınlattıklarına şahit olacağız…
 
Dr. Mustafa Güçlü, şair Tayyar Yıldırım ve bir misafir ile birlikte Nuri Cennet (Büyükbahçıvan) abimizi evinde ziyaret ettik. O ilerleyen yaşına rağmen hâlâ dinç ve gür sesiyle bize birkaç türkü ile birlikte ilahiler de okudu.
 
Gözlerine dolan yaşları yüreğine akıtıp mazimizden bize sesler sundu. Aslında Cennet abi türkülerimizin son şansı… Hafızasındaki sesleri neden üniversitelerimiz, belediyelerimiz kayıt altına almaz ki? Anlamak mümkün değil…
 
Merhum babam Mazhar Sakman hayattayken de çok çabalamıştım türkülerimiz kayıt altına alınsın diye ama malum… Aynı şey şimdi Cennet abi için de geçerli… O son çınarımız son türkü babamız…
 
Sen istemelisin Konya, önce sen… Sonra çok ah vah edersiniz, haberiniz olsun!
 
TAHİR SAKMAN
 
 


16 Nisan, 2025

TÜRKÜ HAZİNESİ MAZHAR SAKMAN’IN SES KAYITLARI

 



TÜRKÜ HAZİNESİ MAZHAR SAKMAN’IN SES KAYITLARI
 
11 Ekim 1974… Mazhar Sakman 64 yaşının son demlerini yaşarken kaydın girişinde bizlere yani evlatlarına hatıra olsun diye seslenmiş. Merhum abim eczacı Raci Hakkı, müzisyen abim Mustafa Vedat, bendeniz Mehmet Tahir ve ressam kız kardeşimiz Vesile’ye…
 
Cumartesi günleri haftalık toplantılarda Sarıyakup Caddesi’ndeki bağ evimizde akşamları udi Cenap Kendi, kanun Kazım Büyükşalvarcı ile birlikte gece geç vakitlere kadar makara bantlara kayıt yapmışlardı. Bu kayıtların ne zaman bittiği hakkında bir tahminde bulunamıyorum ama birkaç yıl sürdüğünü söylemek zor değil.
 
Kayıt yapıldığı tarihler, babamın en sıkıntılı maddi manevi sorunlar yaşadığı bir dönemidir; sağlık sorunlarının başladığı ve ağzında eksilen dişlere rağmen yaşının getirdiği dinginlikle ve son bir gayretle türküleri seslendirmiş, çalıp söylemiştir. Onun işrete olan düşkünlüğü nedeniyle kayıtlarda zaman zaman anlaşılamayan güfteler olsa da o nasıl bir miras bıraktığının daima bilincindedir. Dönemin imkânları ölçüsünde yapılan bu kayıtları dinlerken bu hususları dikkate almamız gerekmektedir.  
 
Makara bantlarda olan bu kayıtlar, müzisyen abim Vedat Sakman tarafından önce kasetlere daha sonra da dijital ortama aktarılmıştır. Yıllar yılı sakladığımız bu kayıtların nasıl bir hazine olduğunu söylememe gerek yoktur sanırım.  
 
Bu kayıtları deşifre ettikten sonra önce “Konyalı Mazhar Sakman’dan Türküler” ismiyle daha sonra daha da geliştirerek “Türkü Hazinesi Mazhar Sakman” ismiyle yayımlama imkânı buldum.
 
Şehrimizdeki güzide üniversitelerimizin ne yazık ki Mazhar Sakman ile ilgili ciddi bir çalışması yoktur. Sakman’ın vefatının üzerinden 30 yıl gibi bir zaman süreci geçmesine rağmen şehrin semaları onun okuduğu coşkun türkülerin ezgileriyle dolmaktadır.
 
Arşivimizde bulunan kayıtları bizden sonraki nesillere de aktarmak için önce -Konya oturak geleneğinde türkülerimiz birbirini takip eden makamlarda okunduğu için- onları birer türkü olarak ayırdım. Ayırdığım bu türküleri abim Vedat Sakman dijital ortamda gerekli temizliği yaptıktan sonra onlara bir de kapak yaparak video haline getirdi.
 
Bu arşiv geleceğin araştırmacıları yanında şehrimizin türkü kültürüne gönül veren insanlar için de ciddi bir kaynak olacaktır. Sosyal medyada, blog sayfamda ve Youtube’de paylaşacağım türkülerle ilgili kısa açıklamalar da yapmayı planlıyorum.  
 
Bu uzun soluklu bir çalışma olacak. Muhtemelen yaz sonu gibi paylaşımlara başlayacağım. Örnek olması açısından 21 Kasım 1975 tarihinde yapılan ve dönemin Bölge Yazma Eserler Müdürü olan Lütfi İkiz’in takdimiyle başlayan gecede okunan Konya Methiyesi’ni takdim ediyorum.
 
Hayatımızda iyi ki türkülerimiz var, türkülerimiz gibi sevgi dolu bir dünya dilemek de bize düşüyor.
 
TAHİR SAKMAN  
 
 
 
 

 

 


14 Nisan, 2025

TÜRKÜ HAZİNESİ MAZHAR SAKMAN


 

TÜRKÜ HAZİNESİ MAZHAR SAKMAN
 
Kitaplarım, benim çocuğum gibidir…
 
Her yeni kitabımı elime alınca ilk heyecanımı hatırlarım; ilk çocuğumu hatırlar gibi… Onlar benim bir parçam, farklı olsaydı garip olurdu sanırım.
 
Konya Büyükşehir Belediyesi’nin “Bana Konya’yı anlat, İz Bırakanlar, Hatırat Serisinin 14.” kitabı olarak “Türkü Hazinesi Mazhar Sakman” ismiyle yayımlanan hatıra baskısını bugün elime aldığım zamanki sevincimi anlatamam.
 
Konya türkü kültürünün önemli kaynaklarından birisi olan merhum babam Mazhar Sakman’ın türkü dünyasının kapılarını aralamaya çalıştığım bu kitabım aslında e-kitap olarak yayımlanacak. Konya Büyükşehir Belediyesi’nin sitesinde meraklısına dijital olarak sunulacak. Hatıra kabilinden az miktarda basımı gerçekleştirilen bu kitabı fiziksel baskı olarak alamayacaksınız ama dijital olarak inceleme imkânınız olacak.  




 
Gelecekte bu kitabın farklı projelerle de gündeme gelmesi için çalışmalarım sürüyor.
 
Kitabımın yayım sürecinde; sevgili dostum İTÜ akademisyenlerinden Sayın Süleyman Şenel’e, bilgi dağarcığını ve fotoğraflarını paylaşarak kitabın içeriğini zenginleştirdiği için teşekkürlerimi sunarım.  Keza sevgili arkadaşım, gazeteci Sayın Kemal Soylu’ya da arşivinde bulunan fotoğraflarıyla katkıda bulunduğu için teşekkür ederim.
 
Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü personelinden, kitabın editörlüğünü üstlenen, şair dostum Sayın Vural Kaya’nın şahsında tüm emeği geçenlere de hassaten teşekkür ederim.
 
Şehrin türkü kültürünün yaşatılmasında ve geleceğe aktarılmasında yazılı kaynaklarımızın önemi herkesin malumudur. Kitabımın bu amaç doğrultusunda çok küçük de olsa bir katkı sağlaması beni sonsuza dek mutlu kılacaktır.
 
Yakın bir gelecekte yayımlanmayı bekleyen kitaplarımla da sizlerle buluşmayı umuyorum; iyi ki bu dünyada kitaplar var, türküler var…
 
Türküler de sesli kitaplarımız değil midir?
 
TAHİR SAKMAN



 
 

12 Nisan, 2025

YAZAMADIKLARIMIZ KANATIR İÇİMİZİ


 

YAZAMADIKLARIMIZ KANATIR İÇİMİZİ
 
Ne zamandır yazmıyorum…
 
Yazdıklarımızdan çok; yazamadıklarımızdır, içimizi acıtan…
 
Bizim gibi yaşantısını yazmak üzerine kurmuş insanların yazacakları bir şeyler mutlaka vardır; özellikle ülkemizde…
 

Susmak; gizli bir kabulleniş gibi görünse de asla öyle değildir; susmak, buz dağının görünen yüzü gibi; susmak, yanardağın için için patlayacağı günü beklemesi gibi… bazen günlerce, haftalarca gelmez ilham perileri sonra şiir olur, duygu olur akar bir nehir gibi… Yeter ki yüreğinizden sevgiler eksilmesin…

 
Tarih elbette kimin ne yazdığına bakacaktır, eyvallah, ama ne zaman yazdığına da bakacaktır ve bu zamanlama sizin gerçek kimliğinizi de ortaya koyacaktır…
 
Susmanın konforu, yazmanın sorumluluğunu asla bertaraf etmiyor, tam aksine üzerinize daha ağır bir yük bindiriyor.
 
Eskiden; çok eskiden, internetin olmadığı, bilgiyi kitaptan edindiğimiz günlerde, yazdıklarımızı klavye ile değil de kalemle yazdığımız günlerde imla hatası yapmamak için yanımda imla kılavuzu taşırdım. Şimdilerde TDK’nin uygulamasından veya sitesinden girip rahatça bakabiliyorsunuz… Müthiş bir konfor bu, benim için…
 
Şimdilerde anayasa taşımak gerekiyor galiba… Bir yurttaş olarak haklarımızı düzenleyen… Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e binlerce kez şükran duymamız gerekmiyor mu, bize bu hakları edinmemizi sağladığı için?
 
İleri demokrasinin ötesinde yol yok ülkemiz için… Nasıl ki adalet mülkün temeliyse, anayasa da yurttaşın temel hak ve hürriyetlerinin, özgürlüklerinin teminatı, temeli değil midir?
 
Demokrasi, daha çok demokrasiden başka yol yok ülkemiz için…
 
TAHİR SAKMAN


04 Nisan, 2025

SAATLER AĞLAYABİLİR

 

Soldan sağa; merhum Ahmet Sami Kalaycı, Hüseyin Karadeli, Mehmet Emin Haksever. Fotoğraf; Tahir Sakman, Fatih Çarşısı, Konya, 20 Temmuz 2023...

SAATLER AĞLAYABİLİR
 
“Âlimin ölümü, âlemin ölümü” derler, ya bir zanaatkârın ölümü?
 
Yunusçamı olmalı:
 
Bir garip öldü diyeler/ Üç gün sonra duyalar/ Soğuk su ile yuyalar/ Şöyle garip bencileyin….
 
Ölüm bir şekilde yakamıza yapışacak kaçışımız yok. Birkaç gün önce şehrimizin tanınmış saat tamirci ustalarından Ahmet Sami Kalaycı abimizi kaybettik…
 
Bir saatçi aynı zamanda bir sanatçıdır… yüzlerce parçadan meydana gelen o küçücük makinelere can vermenin ötesinde zamana saygı duyulmasını sağlayan insanlardır saatçiler… Onlar zanaatlarını icra ederken harap olmuş zamanları da tamir ederler.
 
Saatlerin hikâyelerini can kulaklarıyla dinlerken teşhislerini koyarlar; koydukları teşhisler zamanın ertelenemez kaygılarıdır ve onları giderirler önce… tıkır tıkır çalışan saatler bir anlamda o ustaların hünerlerini fısıldarlar zamana ve bizlere sessizce…
 
O, ilerlemiş yaşına rağmen saatlere can vermeye, nefes olmaya devam ediyordu… son nefesini de eminim bir saate emanet vermiştir, ebediyete…
 
O koca usta artık aramızda olmayacak ama ruh kattığı saatler onu anmaya devam edecekler tik taklarıyla…Şehrimizin yüz akı ustalarından birisiydi ve yeri kesinlikle doldurulamayacak…
 
Eminim; cennette yine saatleriyle haşır neşir olacak. Koca ustaya rahmet dilerken, ailesine ve şehrin saatçi esnafına da baş sağlığı diliyorum. Saatlerin boynu bükük ve öksüz şimdi… saatler ağlayabilir…
 
Zamana Ayar Veren Ustalar / Konya Saatçileri başlığıyla bir seri makale yayımlamıştım. 20 Temmuz 2023 tarihinde merhumu anlatmıştım, linkini paylaşıyorum:
 
https://tahirsakman.blogspot.com/2023/07/zamana-ayar-veren-ustalar-konya_20.html?fbclid=IwY2xjawJcfeZleHRuA2FlbQIxMAABHTzCTcIMweCThtaWr4u8TwWWC5oDS3rJX9mcmCQ7f3JhcFfjZL13HFzxpA_aem_QxcxgYbaph2AX7vKtHnVFQ
 
https://www.facebook.com/tahirsakman/posts/pfbid0dhVt3VMZU6TfrUhHmizEx5RcWN4dMMV4KuT1U8XSgHwc6sa4Tpt1DmitLCoEbVQNl
 
TAHİR SAKMAN
 


30 Mart, 2025

CANIM DEDEM


 

CANIM DEDEM
 
Dört kız çocuğu babası olarak, kız çocuklarının ne kadar naif olduğunu çok iyi bilirim…
 
Onlar benim için olduğu kadar kız çocuğu babası olanlar için de nadide bir çiçektir. Her biri size farklı dünyaların kokularını sunar. Attıkları her adım, kurdukları her cümlede, eylemde bunu görürsünüz ve içinizdeki sevgi büyür ve öyle bir hale gelir ki dünyayı, evreni kucaklamış gibi olursunuz…
 
Kızlarımın, benim için yazmanın ne demek olduğunu bildikleri için yazın dünyasına karşı özel bir ilgileri her zaman olmuştur. Kimisi yazmayı denemiş hatta işi mizah dergisi çıkaracak seviyeye bile götürenler çıkmıştır içlerinde.
 
Şimdilerde bunu torunlarım üstlenmiş görünüyor.
 
Eskiden yılbaşlarında, bayramlarda tebrikler yazardık. Yazdığınız zaman bir emek vardır, duygu vardır… Ya şimdi öyle mi? Bir telefon… o da iyi aslında en azından sesini duyarsınız ama ya mesaj… hem de Türkçeyi katlederek?
 
Neyse ki torunlarım bana özel hazırladıkları resimlerle veya satırlarla bu tebrik geleneğini sürdürüyorlar; onlar da anlamış olmalı benim için yazmanın önemini…
 
Bu bayram da torunlarımdan İnci… gerçekten bir inci, gerçek bir incinin zarafetinin de üzerinde…
 
Duygularını en yalın bir biçimde yazmış:
 
“Canım Dedem, seni çok seviyorum…”


Daha ne istersiniz ki? Bir bayram sabahı defalarca, çok, çok uzun bir romanı tekrar tekrar okur gibi… “Canım Dedem… Seni çok seviyorum…” “Canım”daki canı hissedebiliyor musunuz? Günlerdir okuyorum, bitmeyen bir duygu şelalesinin altında gözlerim yüreğimi ıslatırken…
 
Dünyayı diyorum keşke kadınlar idare etse, onların zarif duyguları hayatımızı şekillendirse… “Kadın insandır, bizler insanoğlu” diyen Neşet Ertaş’a rahmet olsun. “Kadın Hak nurudur, sevgili değil; sanki yaratıcıdır yaratılmış değil.” diyen Mevlâna da bu gerçeğe işaret etmiştir. Bir gün dünyayı gerçekten kadınlar yönetecek midir? Tıpkı anaerkil dönemlerde olduğu gibi, kadınların yönettiği bir dünyada yaşamanın nasıl bir şey olduğu tahmin etmek zor değil:

 
Bir ana şefkatinde yaşamayı kim istemez?
 
Ben de sizleri çok seviyorum canım torunlarım… Sevgi dolu bir dünyayı biz kuramadık, size barış dolu bir dünya bırakamadık ama umarım sizler kurarsınız, umudum sizlerde…
 
Gerçek bayram; insanın insanı sömürmediği, sevginin hakim olduğu bir dünyada olmalı…
 
TAHİR SAKMAN
 
 

21 Mart, 2025

ALIŞTIRMAYIN BİZİ BÖYLE ŞEYLERE

 

ALIŞTIRMAYIN BİZİ BÖYLE ŞEYLERE
 
Doktorlarımız, yüz akımız…
 
Eşimin ameliyatı nedeniyle Necmeddin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahlarından Doç. Dr. Alper Varman’ı tanıdım. Güler yüzüyle zaten şifa dağıtıyor desem hiç de abartı olmayacak… Öncelikle marifetli elleriyle eşimin ameliyatını başarıyla gerçekleştiren Doç. Dr. Alper Varman’a ve tüm ameliyat ekibine teşekkür ederim.
 
Bu kez çok da alışık olmadığımız… hatta bu duruma şımardığımızı falan da söylemeliyim yine abartısız…
 
Hemşiresiyle, doktoruyla inanılmaz bir çabayla çalışan bir hastane… Bu üniversite hastanesine bir şeyler olmuş, her şey tıkır tıkır saat gibi işliyor.
 
Olmuyor böyle, bize yazacak, eleştirecek bir şey bırakmamışınız, teessüf ederim!
 
Neyini yazayım ki; her taraf tertemiz, servislerde yataklar, çarşaflar kar gibi… Herkes size yardımcı olmak için uzun uzun anlatıyor…
 
Yok, bu kadarı vallahi fazla… Alıştırmayın bizi böyle şeylere…
 
TAHİR SAKMAN
 

03 Mart, 2025

DEĞİŞMEZ

 

DEĞİŞMEZ
 
Hayatımız ters orantılı sanki… Ramazan ayında bu daha da çok ortaya çıkıyor.
 
Oruçtan kastın; az yiyerek, az tüketerek, nefsi dizginleyerek, fakir fukarayı anlamamız olduğu söylenir…
 
Ama nedense, hep birlikte hurraaa… çarşı, pazar saldırırız… Gelsin; pastırmalar, sucuklar, tahinler vs…  Aslında çoğu zaman aldığımız ürünler (şimdilerde yanından bile geçemesek de…)
 
Haydi biraz alışverişi keselim de görsünler, o, ramazan geldi diye zam üstüne zam yapanlar… Etiketleri, faturaları biraz kontrol etse ilgili kurumlar zaten buna cesaret de edemezler ama…
 
Her şeyi ters anlıyoruz; oruç tutun, az yiyin denildiği zaman “iki öğüne beş öğün sığdırın, tıka basa yiyin” anlıyoruz…
 
Vicdanlarımızda da bir sorun var sanki… Vicdanlarımızı etiketlerimize yansıtmadıkça, alışverişlerimizde hakem yapmadıkça… daha çok ramazan feryat ederiz ve hiçbir şey değişmez maalesef ülkemizde; çünkü, senelerdir aynı şeyler yazılır, çizilir ama değişmez, kaderimizdir…
 
Kanıksamış olmalıyız; hani bir ramazan fiyatlar düşse sanırım çok şaşıracağız ve ramazan gelmemiş henüz diyeceğiz…
 
Yok, sakın şaşırtmayın bizi, kalbimiz dayanmaz, alıştık bir kere, zamlara devam…
 
TAHİR SAKMAN
 
 
 

01 Mart, 2025

GÜZEL İNSANLAR GÜZEL RAMAZANLAR

 

GÜZEL İNSANLAR GÜZEL RAMAZANLAR
 
Şimdi ne yazayım size? Eski ramazanları mı?
 
Eski ramazanlardan artık söz etmenin çok da önemli olmadığını bu yıl iyice anladım… Her şey tabii ki değişiyor da mesele o değil!
 
Eskiden ramazanlarda, ramazan mânileri söylerdim. En son RamaZamname’yi söylemiştim… Eh, bu hayata da bunu söylemek gerekir. Arşivinizde yoksa blog sayfamdan e-kitap olarak indirebilirsiniz; çünkü gelecekte insanlar, bizim neler çektiğimizi bunu okuyarak hem de gülerek anlayabilecekler… umarım!
 
Eskiden… keşke eskimeselerdi; bir hoşgörü vardı. Bir sevgi seli vardı, akardı… O topun atılması bile başlı başına bir olaydı; biri Alaattin’de biri Sille’de… Sofra başlarında, oruçlu oruçsuz herkes huşu ile beklerken kalplerimizdeki sevgi, ilahi bir rahmetle birleşirdi sanki…
 
Siyasallaşmamıştık; iftar sofraları görgüsüzce gösteriş için kurulmuyordu; hiç kimse ellerinde sefertası, yanında fotoğrafçılarla kapıları çakmıyordu…
 
Ne anlatayım ki size? Neler kaybettiğimizi mi? Etrafınıza bir bakın; insanların birbirlerine bakışlarına bakın, hitaplarına bakın, alışverişlerindeki adaba bakın? Kılık kıyafetlerine, davranışlarına bakın anlarsınız… Şimdilerde özlenen, beklenen ne varsa eski zamanlarda hayatın olağan akışı içerisinde yer alıyordu ve doğaldı… Hani şöyle olsa, böyle olsa diyorsunuz ya, eskiden o dediklerinizin hepsi zaten vardı, yitirdik…
 
Babam, ramazandan önce ağzını yıkar, ramazan bitene kadar içmezdi. Günde iki cüz okurdu ki ramazan bitince iki kere hatim indirmiş olurdu. Enteresan mı buldunuz? Daha da enteresanı beni hep dindar ahbaplarına yollardı: Konya İslam Enstitüsü’nde Dinler Tarihi dersi veren Av. Hayri Bolay, dini müzik üzerine eserleri bulunan Doktor Ali Kemal Belviranlı, Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi’nin kurucusu ve Müdürü Lütfi İkiz, ilk aklıma gelenler…
 
Küçücük bir çocuktum, bu insanlar beni ciddiyetle karşılarına alır sohbet eder, anlatırlardı… İnsanların yaşam tarzlarına kimse karışmazdı, dayatma diye bir şey, mahalle baskısı diye bir şey duymamıştık. Yaşam biçimleri farklı olan insanlar birbirlerine daima hürmet ederlerdi.
 
Sonra hep beraber siyasileştik… Sen oldu, ben oldu… İnananlar, inanmayanlar… iş o dereceye vardı ki aynı evin içinde evlat, babaya söz eder oldu. Dava vardı ve kutsaldı… Hatta öyle ki dava, dinin önüne geçmişti… Dava için bazı şeyler göz ardı edilir olmuştu.
 
Bize neler yaptılar neler…
 
Oysa biz hep birlikte mutluyduk, yarım somunu paylaşırdık iftar sofralarında… Herkes kendi yolunda yürürdü, birbirimizin ayıbını aramazdık, açık kapı varsa örterdik… Din, gerçekten Allah’ındı… Kula laf düşmezdi, kul kendini hâşâ yaratıcı yerine koyup hüküm vermezdi… İnsanlar birbirine yardım ederken meşrebine bakmazdı, insan olması yeterdi.
 
Mevlâna, Sadrettin Konevî, Nasrettin Hoca, Yunus Emre, Hacı Veyiszade gibi insanları yetiştiren bu topraklara sonradan siyaset musallat oldu… ve olanlar oldu…
 
Şimdilerde uyanmaya başladık… mı? Günde beş vakit ezanların gürül gürül okunduğu ülkemizde eksik olan neydi ki? Ezan mı yoktu yoksa oruç mu tutamıyorduk? Zekat verdiniz de karışan mı vardı?
 
Hatırladığım; eski ramazanlardan sadece sevgiydi, kardeşlikti… attıkları adımların altında bir karınca olabilir endişesiyle huşu içinde yürüyen insanlar… İnandıklarıyla yaşantıları bir olan insanlar… Her ne yapıyorsa, gösterişe yer vermeyen insanlar... İnsanlar inançlarında gerçekten samimiydiler.
 
Bu insanları alınlarındaki nurdan tanırdınız…
 
Ah, Konya ah! Nurumuz gitti, narımız mı geldi?
 
Ah, o güzel insanlar… güzel atlara binip gittiler ama hâlâ içimizde özlemleri var ve bir gün geri gelecekler; eminim…
 
TAHİR SAKMAN
 
   

28 Şubat, 2025

BAMYA ÇORBASINA KESİLMEK


 

BAMYA ÇORBASINA KESİLMEK
 
Kadınlar Pazarı kim, biz kim… “Bamya fiyatları mı” dedi birisi? Sormayın!
 
Ben sormak gafletinde bulundum: Tam cevap verecekti ki, bir adam koşarak geldi sanırım patron, öbürünün cevap vermesine meydan vermeden 4 bin dedi, dört bin, yazıyla da… hem vallaha hem billaha… hatta tallaha…
 
Sonra döndü “şu var” dedi, “3500…” Çorum’un bamya borsasından falan söz etti ki ben hiç duymamıştım, cahilliğimden utandım yüz gram aldım, utancımı bastırmak için… 400 lira…
 
Balon almış çocuk sevinçleriyle gidiyordum ki… yan dükkânda gözüme ilişti ve yine sormak gafletinde bulundum… “3500” dedi… aldığım bamyaya baktım bir de o bamyaya aynısı değilse de tıpkısı…
 
Artık coşmuştum “ver iki yüz gram” demişim… Hatırladığım en son şey 700 lira… önceki de 400, etti mi size bin yüz…
 
Madem bamya çorbasından söz ettik şimdi Hacı Veyiszade merhumun sünnetinden söz etmesek olmaz: Malum bamya çorbası Konya’da düğünlerin de vazgeçilmezidir. Sofraya kaynar olarak gelir ve Konyalı olmayanlar hele bir de metal kaşıkla hemen dalarsa yandığının resmidir…
 
Hacı Veyiszade bamya çorbası gelince hem sıcaklığını düşürmek için hem de yağını biraz seyreltmek için bir bardak su dökermiş… Siz de öyle yapın Konyalı olmayanlar, ağzınız yanmasın. Bakın, “dimedi dimeyin…”
 
Ramazanın iftar sofralarında bamya çorbası olmazsa, eksik kalır bir yanı, öbür yanı da su böreği… daha bunun kasap tarafı da var; kuşbaşısı var, içine az kuyruk yağı doğramazsanız yine olmaz… Mübarek kuyruk yağı şöle (şöyle değil) deryalarda dolanan gemiler gibi bamyanın üzerinde dolanmazsa… ı-ıh, olmaz!
 
Neyse ben en azından bamya kısmını hallettim, bir sonraki ayda kasaba uğrarım… Niye olacak canım kesilmek için…
 
TAHİR SAKMAN
 
 

26 Şubat, 2025

KADINLAR PAZARI RÜYASI

 

KADINLAR PAZARI RÜYASI
 
Malum mübarek ramazan ayı geldi çattı… Adettendir; Kadınlar Pazarı’na gittim, gözlerime inanamadım:
 
Bütün esnaflar tertemiz önlükler giymişler, yetmemiş bütün dükkânların ışıl ışıl olması bir yana bütün gıda maddeleri de pırıl pırıl. O dışarıda, kapı önlerinde aldığımız küflü peynirler bile soğutmalı tezgahlara ihtimamla konulmuş, sanki sarraf vitrinindeki altınlar gibi kurum kurum kuruluyor… Camekanlarda çok aradım ama tozun zerresini bile bulmak mümkün değil…
 
O canım sakız gibi, kar gibi yoğurtlar, siyah zümrüt gibi zeytinler, kayısı kuruları vitrinlerde, ağzı açık hiçbir şey yok… Benim ağzım açık kalmış sadece; hayretten…
 
Esnaflar kapı önlerinde size asılmıyorlar, içeri yönelirseniz sizi buyrunlarla karşılıyorlar; bir güler yüz bir güler yüz, hoş geldiniz efendimler gırla… Yani almasam ayıp olur diyorsunuz ve alıyorsunuz…
 
Fiyatlar da oldukça makul; hani o geçmiş senelerdeki gibi “ramazan bereketi” deyip sakalını sıvazlayan esnaflar gitmiş yerine müşteriye yardımcı olmak için çırpınan, oldukça kanaatkâr, hani o özlediğimiz kibar esnaflar gelmiş. Çok şaşırdım, çok…
 
Ama olmuyor ki? Biz böyle alışmamıştık; en azından insan biraz azarlar müşteriyi, değil mi ama?
 
Unutursam vallahi ayıp olacak; esnafların hepsi de mi sakal tıraşı olur, yapma ya birader? İçlerinde hiç mi yok; sakal tıraşı olmamış, özensiz bir kıyafetle işe gelen? Yok efendim, yok, bu esnaflara bir haller olmuş…
 
O yerlerde sürünen kasaların içinde tavuk dedikleri parçalar falan kalkmış ortadan. Böyle hijyenik bir ortamı ancak hastanelerde bulabilirsiniz, buna kefilim… Kötü kokular… ayıp oluyor burası mis kokuyor mis!
 
Zabıtalar derseniz zaten dolanıp duruyorlar ve daha şikayet olmadan faturaları ve etiketleri gözden geçirip, satışa sunulan gıda maddelerinin sağlık koşullarına uygunluğunu an be an takip ediyorlar. Gözlerim yaşardı…
 
Esasen zabıtaya ne hacet; vicdandan daha büyük, daha etkili bir kolluk olabilir mi? Tabii ki olamaz ve bu Kadınlar Pazarı da bunun ispatı değilse nedir? Esnaflar; vicdanlarını zabıta yapmışlar…
 
Rüyada mıyım sormayın; vallahi de rüya gibiydi, billahi de…
 
Ama unutmayın; rüyalar da bir gün gerçek olabilir… de… ya Kadınlar Pazarı?
 
NOT: Yazıda bahsi geçen mekânların ve pazarların gerçek pazarlarla isim benzerliğinden başka ortak bir yönü yoktur. Yazı tamamen hayal ürünü olup gerçeklerle isim benzerliğinden başka hiçbir alakası yoktur.
 
TAHİR SAKMAN