YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

04 Temmuz, 2022

GÖZLER EN SON AĞLAR


 


 

yürekte başlar yangın

gözler en son ağlar

yeşertemiyorsan düşlerini

yağmur olmak neye yarar

 

rüzgârsan esmelisin hoyratça

dalların kırılmalı eğer ağaçsan

tut ki bulut oldun bir an

geçmiş çoktan gitti

geleceğin rengine boyansan

 

yaşamak aşktır zaten

seni gözlerine bağlayan

uzakta bir yerdedir bilirsin

kalbinde her gece ıssız ağlayan

 

şiir olsan ne şair olsan ne

bir kalpte tebessümle yoksan


TAHİR SAKMAN

02 Temmuz, 2022

OY MADIMAK / YANDIKÇA KALKARIM


 

 29 yıl… oysa bilmezler kaç bin yıldır yanarım; cehaletin elinde…

 

YANDIKÇA KALKARIM

/can dedik yaktınız

dost dedik yaktınız

şiir dedik türkü dedik ışık dedik

yakamadınız/

 

kim yanar şimdi kim

madımak’tan fazla yangınım

sürer kıyamet gibiyim

yanarım

 

kerbela’da yanmışım

sular akmadı çareme

madımak ne ki

cehaletin bir fazlası

susarım

 

sustukça büyür yangınlarım

susmam

               siz sussanız

                                    yandıkça

ışık olur alevlerde yeşerir duygularım

yanarım

            yandıkça ayağa kalkarım

 

/madımak oy madımak

başım dik yolumuz ak

karanlıklar boğulsun

ışığı açık bırak/

 

TAHİR SAKMAN

01 Temmuz, 2022

BİR MAKALE VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ: “Konyalı Biricik Saz San’atkârı: MAZHAR SAKMAN” ÜZERİNE

 

Mazhar Sakman. Fotoğraf: Süleyman Şenel.

Bloğumda ve sosyal medya hesabımda, Resimli Radyo Dünyası dergisinde, benim de çocukluk hatıralarımın arasında yer eden değerli folklorcu hemşehrimiz İhsan Hınçer’in, babam Mazhar Sakman ile ilgili bir makalesini yayımladım. Aslında bu makaleyi çok önceleri bir kitabımda; (Konyalı Mazhar Sakman’dan Türküler, Konya Valiliği, 1999, Konya.) dergiden bahsetmeden İhsan Hınçer imzasıyla yayımlamıştım.


Konunun uzmanları için önemli bir kaynak olan bu makale, benim ve ailem için kuşkusuz çok daha farklı anlamlar ve değerler ifade ediyor; öncelikli olarak babamın şu sözü sanki bir öngörüyü de içeriyordu: “Yakında bunların en seçmelerinden 50 tanesini “Konya Türküleri “ adı altında notaları ile birlikte neşredeceğim. Biz de karınca kararınca bir şeyler yapalım. Evlâtlarımız ileride belki adımızı bu suretle unutmazlar.”

Ve kesinlikle unutmadık; 11 Mart 1963 - 14 Haziran 1963 tarihleri  arasında  Konya’da yayımlanan Şehir Postası gazetesinde, o günün kısıtlı imkânları içerisinde yayımlanan yirmi üç türkünün notasını ve babamın arşivinden çıkan henüz tamamlanmamış iki türkünün notasıyla birlikte kitabımda tekrar yayımladım. Notaların, o günkü anlayış çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini de not olarak düşmüştüm.

Bir insanın ölümünden sonra hatırlanmasının eserleriyle mümkün olduğu herkesin malumudur. Bu sözün canlı bir örneği gibiydi babam… onun fırtınalı hayatının bir bölümünün canlı tanığı olarak biz ailesi ve hassaten bendeniz, babam öldükten sonra hummalı bir çalışma içine girmiş ve söz konusu kitabı hazırlamıştım.

İmkânlarım kısıtlı olmasına rağmen asla yılmadım. Süleyman Şenel dostumun yol göstermesiyle zaman zaman ümitsizliğe kapılsam da dostların teşvikiyle boyumu aşan bir gayretle, babamın bant kayıtlarını basit bir teyple, bir türküyü belki abartısız yirmi kere dinleyerek deşifre etmeyi başardım.

Foto: T. Sakman Arşivi. Mazhar Sakman'ın Sarıyakup Caddesi'ndeki bağ evinde, soldan sağa; Cenap Kendi, Kazım Şalvarcı, Mazhar Sakman.

Türkü metinlerini yazarken eğer babamın kelimelerini, telaffuzunu bilmeseydim sanırım başaramazdım; çünkü, türkülerin verdiği coşkuyla kelimeleri bazen yutmuş bazen de yaş itibariyle ve ağzında diş olmaması nedeniyle anlamakta bir hayli zorlanmıştım. Elimdeki sağlam kaydı, babam, bizzat kendisine eşlik eden udi Cenap Kendi’nin makara bantlı teybine kaydettirmiş, ben de onu kasete aktarmıştım. 21 Kasım 1975 -ki bu tarihte babamın 65 yaşlarında olduğunu söylersem sanırım onun ne denli bir türkü sevdalısı olduğu hakkında bir fikir verir- yılında başlanan kayıtlara, haftada bir defa, bizim Sarıyakup’taki bağ evimizde Cenap Kendi uduyla, Kazım Şalvarcı ise kanunuyla eşlik etmişlerdi. Bu kayıtların pek çoğunu zaten canlı olarak dinlemiştim. Bunun haricinde de şahsi arşivimde bulunan kayıtları da deşifre etmiştim.

O dönemlerde, gündüz iş yerimde akşamları evde, söz konusu kayıtları dinleyerek ciddi bir emek sarf etmiştim. Sanki bunu babama olan vefa borcu gibi algılamış ve kitap olarak yayımlandığı zaman sanki üzerimden bir borç kalkmış gibi rahatlamıştım.



İhsan Hınçer’in bahsettiği kayıtlar, İstanbul Radyosu’nda canlı yapılan yayınların kaydıdır. O yıllarda radyolar canlı yayınlamaktadır. Babamın zaman zaman bu yayınlardan bahsettiğini hatırlıyorum. İstanbul’a Konya Gecesi için gittiklerinde bu türküleri okumuştur. Söz konusu kitabımda da bu bantların arşiv numaralarını vermiştim: “TRT İstanbul radyosu diskoteğinde bulunan 33 1/3 devirli B bantlarda, muhtemelen merhum Sadi Yaver Ataman tarafından 1952 yılında “Konya Gecesi” nedeniyle İstanbul’da bulunan Mazhar Sakman’dan, B-038-A numaralı ses kaydıyla  “Çıkabilsem şu galeden saraya”, B-038-B numaralı ses kaydıyla “ Elinde sazı (Doktor Civanım)”, B-038-B numaralı ses kaydıyla “ Bir Konya havası”(?) türküleri derlenmiştir. (Kayıtlara “Bir Konya havası” ismiyle geçen türkünün, “Elif Gız’ın mendiline mestine (Gabak)” türküsü olması muhtemeldir.”  


 Foto: T. Sakman Arşivi. 4 Şubat 1950 tarihinde İstanbul'da yapılan "Konyalılar Gecesi'nde yerel kıyafetlerle Mazhar Sakman.

Makalede yer aldığı gibi son yıl yaz tatilini uzatan Mazhar Sakman, okula gitmemiştir. Konya Muallim Mektebi’nden, İzmir Muallim Mektebi’ne nakledilmesine sebep olan saz ve söz aşkı burada da kendisini göstermiştir. Konya’da leyli meccani (parasız yatılı) okuduğu yıllarda, geceleri okuldan kaçarak oturaklara gitmesi bu aşkın başlangıcıdır. Yaz tatilinde Konya türkülerinde bir ekol olan kanun sanatçısı Gökmen Hasan Hüseyin Ağa’nın ‘sarı oğlan da iyi saz çalacak” demesi ateşlenmeye hazır fitilin alev alev yanmasına neden olmuştur demek mümkündür. Babasını, Şam cephesinden hasta geldikten kırk gün sonra kaybetmesinden sonra annesi Vesile Hanım, teyzesinin oğlu Yusuf Ağa’yla bir evlilik yapar. Her ne kadar bu evlilik Yusuf Ağa’nın bıçkınlığı ve oturaklara düşkün olması nedeniyle uzun sürmese de Mazhar Sakman’ın üzerinde derin etkileri olmuştur.

Bizzat dinlediğim şekliyle, oturaklara girmesinin mümkün olmadığı yaşlarda babalığı Yusuf Ağa’ya yalvarır ve teyzesinin oğluyla (Mehmet Mıngır) yüklüğe (eski Konya evlerinde gündüzleri yatak ve yorganların konulduğu gömme dolap aynı zamanda geceleri de gusülhane olarak kullanılır) saklanırlar. Yüklükteki delikten babam ve teyzesinin oğlu sabaha kadar oturağı çıt çıkarmadan izlerler. Söz konusu makalede babamın anlattığı buna dayanmaktadır.

“Mazhar Sakman, okuyup yazmasına rağmen mahalliliğinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Farsça ve Arapçadan da nasibini almıştır. Mektuplarında ağdalı bir lisan kullanır. Fakat bu kelimeleri bile Konya şivesine uydurur.”  İhsan Bey’in bu değerlendirmesi oldukça isabetlidir; çünkü eski Türkçeye hâkim olmasına rağmen yerelliğini ön plana çıkarmayı severdi ve yerel kelimeler kullanmaktan oldukça keyif alırdı.

O içinde kopan fırtınalara kapıldı ve asla durulmadı “O, durgun görünen derin bir sudur.” Derinlerde hep kasırgalar koptu… ve hayat ve sanat onu savururken o hiçbir zaman pişmanlık duymadı; bilakis acı çekse de hep mutluydu…

Foto: T. Sakman Arşivi. Mazhar Sakman, Tevkifiye Caddesi'ndeki saatçi dükkânında.

Foto: T. Sakman Arşivi. Yukarıdaki fotoğrafın arkasındaki Mazhar Sakman'ın yazısı. Buna göre fotoğraf, bir Alman Profesör tarafından çekilmiş ve Almanya'da tab ettirildikten sonra gönderilmiştir. Yıl 1977...

Harabati bir yaşantının son noktasıydı onun yaşamı… “Tavadan yer, kovadan içerim” derdi… Başında takkesi, kadı biçimi pantolonu, yeleğinden sarkan altın köstekler, gümüş savatlı Van işi tabakası, kehribar ağızlığı ve üzerinden yaz, kış çıkarmadığı pardösüsü … illaki sazıydı onu tamamlayan ve o sazını, sevgiliye sarılır gibi sararken türküler ağzından değil yüreğinden dökülürdü…

Her şeyi bıraktı belki ama sazını asla…

Ve o saz; boynu bükük, mahzun… kendisine; eski günlerin ihtişamını hatırlatacak, yeni nesil bir Sakman’ı bekliyor…

Foto: Kemal Soylu. 26 Mart 1987 yılında Yeni Meram gazetesinde yayımlanmıştır: Mazhar Sakman oğlu Tahir ile birlikte Âşık Şem'i'nin mezarı başında.


TAHİR SAKMAN

 


30 Haziran, 2022

Konyalı Biricik Saz San’atkârı: MAZHAR SAKMAN


 

Yıl 1953… Ben daha dünyada yokum… Hoş şimdi ne kadar varım, tartışılabilir…

Resimli Radyo Dünyası’nın 136. sayısı… Hemşehrimiz İhsan Hınçer kaleme almış… En iyisi sözü ona bırakmak olacak…

 

Soldan sağa; Musa Saz, Mazhar Sakman,  muhtemelen Orhan Kurşun...


Konyalı biricik Saz San’atkârı: MAZHAR SAKMAN

 

Hayatı-hâtıraları-”Zengin olup da ne idecem”-Musikiye nasıl başladı?-Ne olmak istiyordu ne oldu? -Karacaoğlanların diyarı Anadolu...

Anadolu, hâlâ Emrahların, Karacaoğlanların diyarıdır. Hemen adım başında bir halk şâirine, bir saz sanatkârına rastlarsınız. Kiminin avazı , kiminin tezenesi, size, bazan hüzün, bazan neş’e verir. Bunların içinde öyle ustaları vardır ki, muhitlere yekta’dır.

İşte, memleketimize senelerden beri âşık veren Konya’nın, şimdi de dumanı üstünde saz sanatkârları vardır. Bunların pir olarak tavsif ettikleri Çopur İsmail iki yıl evvel hakkın rahmetine kavuştu. Bilhassa onun ölümü ile divan sahası boş kaldı. Lâkin Murat Tiftik, Silleli İbrahim, Bozun Ömer, Bekir Defçi, Mazhar Sakman gibi halk, saz ve türkülerin yeni kıymetleri bu boşluğu ellerinden geldiği kadar doldurmaktadır. Daha önce bu sayfalarda Murat Tiftik’ten bahsetmiştik. Bugün de Mazhar Sakman’dan söz açacağız.


Hani Sadi Yaver Ataman Birliği, bir yıldan beri:

Kabağı da boynuma takarım,

Hovardayı gözünden çakarım,

Senin de gibi yosmaları

Pazarlarda satarım, heyyyyyy.

 

Diye başlayan bir türküyü, umumi arzu üzerine sık sık okuyor ya, işte onu, Sadi Yaver’e tam bir Konya tavrı ağızı ile veren bu bahsedeceğimiz Mazhar Sakman’dır.

Mazhar Sakman, ailesinin bütün ısrarlarına rağmen memur ve öğretmen olmak yolunu kendi elleriyle tıkamıştır. Kendisi Konya ve İzmir Muallim mekteplerinde okumuş ve nihayet bu “Saz Merakı” yüzünden İzmir Muallim Mektebi son sınıfından ayrılmış.

Mazhar Sakman’ı son Anadolu seyahatimde Konya’da tekrar gördüğüm zaman, kendisine Konya tabiri ile:

-Ak karam dedim, biyol da memlekete seni tanıtalım. Bana kısacık hayatını anlatıversene?

O, bu teklifime memnun olmuştu:

-Eh dedi, biz de bu uğurda az yorulmadık. Az cefa çekmedik. 1330 doğumlu olduğuma göre, 40’ına merdiven atmıştım. Böyle olduğu halde saza ve okumaya yeni başlamış gibi içimde bir heyecan duyuyorum. Senin anlıyacağın, bu heves bende tâ küçükken başladı. Babam [burada bahsettiği üvey babasıdır] bıçkın bir adamdı. Sık sık oturak ve saz âlemleri tertip ederdi. Biz bu âlemlerin yanına bile sokulamazdık, amma, kendimizi de meraktan kurtaramazdık. Babam ve annem benim okumamı istiyorlardı. Bu maksatla da tahsilime hiç ara vermedim. Fakat yaşım ilerledikçe saz ve söz meclislerine de devam fırsatını buldum. Hayatın her türlü kahrını çektim. Nefsimi mahrumiyetlerle pişirdim. Bir nevi riyazet seneleri yaşadım.


- İlk defa bir topluluk karşısında ne zaman çalıp, okudun?

-Daha 17-18 yaşlarında meclislere devama başladım. 1933 yılında Cumhuriyetin 10. yıl dönümünde İzmir Muallim Mektebi 4. sınıfında iken, musiki muallimimiz Ziya Aclan’ın teşvikile ve saz ile bir halk türküleri konseri verdim. Halk beni dehşetli tutmuştu. Zaten teşvik ve istidadın bu işte büyük payı vardır. Yazın Konya’ya her dönüşte, arkadaşlar, bir oturak âlemi tertipler, beni de çağırırlardı. Artık bu meclislerin aranılan bir uzvu olmuştum. Nihayet bu meclislerin havası beni o derece sardı ki, o yıl yaz tatili bittiği halde okula gitmedim. Çoğu bunun bir intihar olduğunu söyledi. Fakat ben, bu teşhisin yersiz olduğuna dair canlı bir delilim. Şimdi Konya’da hem bir saatçi dükkânım var, hem de fermanım. Bu ferman. Bu fermanım kendi kendine buyruk olmak fermanıdır. Gönlüm küsüver di mi, on beş yirmi gün dükkânı açmam kimse bir şey diyemez. Zamanı gelir, geceleri Şehir Lokali’nde saz çalar, gündüzleri de elimden geçen dakik saatler gibi muntazaman çalışırım.

- Senin yetişmende başka saikler de var mıdır?

-Asker olduğum zaman bandoya geçtim. Riyaseti Cumhur Heyetine bağlı Musiki Tatbikat Okulu’nda Veli Kanık müdürümüzdü. Kendisinden çok tenevvür ettik. Geçen sene İstanbul Radyosu’nda iki seans okuyup, çaldığım zaman, muhterem hocamı karşımda görmiyeyim mi, hemen koştum, elini öptüm. Zira bizde çok emeği vardır. Nota bilgimi, onun sayesinde ilerlettim. Hâlen bu sayede halk türküleri derlemeciliği de yapıyorum.

Mazhar Sakman, okuyup yazmasına rağmen mahalliliğinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Farsça ve Arapçadan da nasibini almıştır. Mektuplarında ağdalı bir lisan kullanır. Fakat bu kelimeleri bile Konya şivesine uydurur. Derlemeleri de olduğundan bahsettiği için sordum:

- Topladığın bu türküleri ne yapıyorsun?

-Yakında bunların en seçmelerinden 50 tanesini “Konya Türküleri “ adı altında notalar ile birlikte neşredeceğim. Biz de karınca kararınca bir şeyler yapalım. Evlâtlarımız ileride belki adımızı bu suretle unutmazlar.

- Hayatından bu kadar memnun olduğuna göre, bari bir köşeye para filan biriktiriyor musun?

Yaz kış durmadan terliyen Mazhar Sakman’ın alnından kayan birkaç ter damlası sarı bıyıklarının arasında kaybolurken, o kıs kıs gülüyordu:

- Ne diyorsun sen İhsan Bey, beni daha öğrenemedin mi? Ben bugün kazanır, bugün yerim. Zengin olup da ne ideceğim? Sonra irahatsız olurum.

 


Mazhar Sakman’ın prensiplerine akıl erdirmek cidden girift bir meseledir.

Mazhar Sakman’a veda etmiş gidiyordum, yolda bir arkadaşına rastladım, ona bu huylarından bahsettim. Bana şunları anlattı:

- Mazhar, kendisine her türlü ezayı reva görür. Hiçbir şeye kıymet vermez. O, durgun görünen derin bir sudur. Bir gün bizzat gördüm. Bir mecliste çalınmış, yenilmiş, içilmiş, kız oynatılmıştı. O, rakıyı bile bardakla içiyordu. Anadolu evlerinde teras yerine kaim olan tahta boşa çıktığımız vakit, onun orada yüzü koyun sızmış olduğunu gördük. Kaldırmak isteyince “Bırakın beni satlıcanlar oluvuruyum. Birde ordan nasibimi alayım hay garam”, diye inliyordu. Kaldırmaya muvaffak olamadık. İşte o kadar garip ve anlaşılmaz bir adamdır. Zatülcenp olmakta bile, bir deva aramaktadır!

Şimdi, ne zaman Sadi Yaver'in salı ve perşembe günleri İstanbul Radyosu'ndan:

-Sayın dinleyiciler, şimdi Mazhar Sakman'dan alınan bir Konya oyun havasını dinleyeceksiniz, dediğini duysam, hemen onu hatırlar, ister istemez tebessüm ederim.

İhsan HINÇER

29 Haziran, 2022

SAÇLARIMA KOŞAN AKLAR GİBİSİN KORAY!

Şair Koray Ekener (1942-1992)

 Onunla ilk tanışmamız seksenli yıllardı… Gazetelerde yayımlanan Dervişozan mahlaslı şiirlerimi görmüş beni tanımak istemişti. Türbe Caddesi’ndeki saatçi dükkânımın sanat, edebiyat sohbetlerine onun da dahil olması beni çok sevindirmişti.

Dükkâna gelirken karnı açsa, gelirken etli ekmeğini, toksa, çayını söyler gelirdi. Sonra gelsin şiirler, karşılıklı… sanki bitmeyen bir zaman tünelinden geçercesine kendimizi şiirin içinde yitirdiğimiz günler…

Tıpkı, şair Şükufe Nihal Başar’ın /Bir köhne kitap, bir sarı kandil neme yetmez?/ dediği gibi yaşadığımız günler…

Yeni Meram gazetesinde günlüklerini, şiirlerini okurdu tüm Konya… Maddi sıkıntıları hiç bitmeyecek gibiydi sanki ama kimseye de eyvallahı olmamıştı.

Şairler bohem yaşamayı seven insanlardır… Şehirler, insanlar statükoyu korumanın peşindedir… Birçok şairin kaderi onu da vurmuştu sonunda…

Hatırlanmak mı? Siz hatırlasanız ne olur, hatırlamasanız ne olur ki?

Sizden hayatında bile bir beklenti içine girmedi, öldükten sonra hiç olmaz!

Şair (Şükufe Nihal Başar) söylemiş:

/Vardır anacak bir gün olup ismimi elbet,
Bir servinin altında dolan göz neme yetmez? /

Biz unutmadık Koray… “Fotoğrafımı verdim geçen gün, çocuğun uslu durmazsa korkutursun” diyerek kendinle dalga geçecek kadar kendinle barışıktın…

Dünya gücüne gitmişti…

29 Haziran 1992… Koray sustu mu? TRT’de Avni Anıl bestesi bir şarkı çalıyor ve Koray’ın kulakları çınlıyor:

/Sen saçlarıma koşan aklar gibisin

Ansızın gözlerime dolan rüyalar gibisin

Acılar / kahırlar / dertler getirdin bana

Şimdi içimde açan baharlar gibisin

Ansızın gözlerime dolan rüyalar gibisin/

 

Haydi Konya, bir daha unut…

 

Ama kadim bir dostu unutmamış… elimde Yeni Meram gazetesinden bir sayfa 29 Haziran 2002 tarihli… ve altında dost bir imza; Ahmet Alıcı… hüzün dolu bir sayfa…

 

Unutmadık Koray; titrek ellerinle yazdığın şiirler, dolunay zamanı dökülüyor birer birer…

TAHİR SAKMAN




 

22 Haziran, 2022

UMUT


 

hasretin rengidir umut

yıldızlardan öteye koşan

her gece bir başka

sessiz umarsız kanayan

 

hasretin rengidir ayrılık

bilinmezler yolundur

kalsan da gitsen de

artık rengin umuttur

 

hasretin rengidir yalnızlık

içinde büyüdükçe bir boşluk

kalbin onunla atar

gözyaşında yüzer sarhoşluk

 

hayatın rengidir aslında umut

varsa yaşarsın hep yeni baştan

gerisi hikâyedir filizlenir gözlerinde

anlatmadım say unut

 

TAHİR SAKMAN

21 Haziran, 2022

KONYA BARANA GECESİ

Fotoğraf: T. Sakman arşivi.  Barana gecesi soldan sağa; Tahir Sakman, Orhan Kahveci, Mustafa Koç, Fatih Çinioğlu, Saim Kayhan, Makineci Ali Nalçakan, Süleyman Vurulmaz, Hanefi Demirci.

Üzerinden yirmi yıl geçmiş…  Tarih 6 Mayıs 2002, Konya Devlet Tiyatrosu Salonunda Konya Barana Gecesi yapmıştık; İl Kültür Müdürü Sayın Necip Mutlu… Konya İl Kültür Müdürlüğü ile Konya Fikir Sanat Kültür Adamları Birliği katkılarıyla düzenlediğimiz geceyi bendeniz sunmuş ve Konya türküleriyle oturaklar hakkında genel bilgiler sunmuştum…

Geceyi “6 Mayıs hıdrellez günü, başka gün bulamadınız mı” diye eleştirmeye kalkanlar bile olmuştu…

Yerel bir kıyafet bulamamıştık, kimse sponsor olmuyordu… Kültür Müdürlüğünün depolarına bakmıştık; neredeyse Konya hariç birçok bölgenin kıyafeti vardı. Çaresiz siyah pantolon, beyaz gömlekle çıkmıştık...

Saim Kayhan türkülerimizi okumuş bendeniz de türkülerin anonsunu yaparken hikâyelerinden örnekler sunmuştum. Konya türkülerini oturakların mahremiyetinden çıkarıp salonlara, açık havalara taşımaya başladığımız ve geniş halk kitlelerinin ilgisine sunmaya başladığımız günlerdi.

Foto: T. Sakman Arşivi. Sanatçımız Ahmet Özdemir Barana Gecesi'nde...

Geceye merhum Ahmet Özdemir de uduyla tek başına katılarak destek vermiş ve o bildiğiniz üslubuyla Konya ağzından örneklerle salonu kırıp geçirmişti…

Geceyle ilgili o dönemlerde Yeni Meram gazetesindeki köşe yazım şöyle:

KONYA BARANA GECESİ*

Biliyorum; nice zamandır özlediğiniz... Nice zamandır, sahnelerde doyasıya Konya türkülerini dinlemeniz kısmet olmadı. Gerçi biz zaman zaman toplanıp kulağımızın pasını, yüreğimizin yasını siliyorduk ve bunu sizlere aktarıyorduk ama... Biliyorum, bu size yetmiyordu. Daha fazlasını istiyordunuz. İşte vakit geldi, alın size daha fazlasını...

Bugün akşam Konya Devlet Tiyatrosu’nda dünkü Konya oturaklarının yerini alan Barana Geceleri yaşatılacak. “Konya Barana Gecesi” adıyla İl Kültür Müdürlüğü ile Konya Fikir, Sanat, Kültür Adamları Birliği tarafından düzenlenen gecede Konya türkülerinin egzotik nağmeleri eşliğinde, doyumsuz anlar yaşayacaksınız. Bendenizin de görev aldığı ve Konya oturakları hakkında açıklamalarda bulunacağım bu çok önemli etkinliği, mutlaka görmenizi istiyorum.

Bakın hepinize okuduğumuz türküleri soracağım eğer bilemezseniz, yandınız... Selçuklu’dan kalan ata yadigârı türkülerimizin dost sesini, kulaklarınızda duymak istiyorsanız ve o türkülerimizdeki gizemli motiflerin eşliğinde binyılların ötesine taşınmak istiyorsanız, bu akşam Konya Devlet Tiyatrosu’na 20.30 da gelmelisiniz.

Gecede sahne alacak olan Türkü Gönüllüleri Grubu’nun yanı sıra Ahmet Özdemir ağabeyimiz de o bildiğiniz üslubuyla, sizleri gülmekten kırıp geçirecek. Türk Gönüllüleri Grubu’nda yer alan genç sanatçılarımızın isimleri şunlar; divan sazı Ali Nalçakan, bağlama ve solist Hamdi Öztımastı, bağlama Orhan Kahveci, ut Fatih Çinioğlu, kanun Mustafa Koç ve ritm Süleyman Vurulmaz... [Geceye mazereti nedeniyle Hamdi Öztımastı katılamamış solist olarak Saim Kayhan katılmıştır ayrıca ritm kaşık olarak da Hanefi Demirci eşlik etmiştir.]

Gecede sizlere dünün Konya’sında yaşanan şehir muhiti musiki meclisleri hakkında da açıklamalarda bulunacağım. Türkülerimizin özelliklerinden bahisle yıllardır duyduğunuz ama belki de hikâyesini bilmediğiniz türkülerin hikâyelerini, yani nasıl yakıldıklarını anlatacağım. Böyle bir etkinlik her zaman yapılmaz. Bu önemli ve özel geceye yoğun ilgi nedeniyle, erkenden gelmelisiniz... 

Bu gecenin yapılması için olağan üstü çaba harcayan Konya İl Kültür Müdürü Sayın Necip Mutlu’ya da Konya türkülerinin yaşatılmasına verdikleri önemli destekten dolayı teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca tiyatro salonunu bizlere tahsis ederek, Konya türkü kültürünü yaşatmamıza olana sağlayan Konya Devlet Tiyatrosu Müdürü Sayın Cengiz Korucu’ya da şükran borçluyuz.

Bu arada geceye sponsor olmaları için başvurduğumuz ama nedense Konya Barana Gecesi ismini, Konya türkülerini duydukları zaman tüyleri diken diken olan büyük büyük kuruluşların başındaki küçük adamlara da sitemlerimizi yolluyoruz.

Bizler, her türlü imkânsızlığa rağmen Konya türkü kültürünün yaşaması için verdiğimiz mücadelenin boşa gitmediğini görmekteyiz. Tabii ki; güvendiğimiz sadece sizlersiniz. Ve eminim ki; bizi bu akşam saat 20.30 da Konya Devlet Tiyatrosu’nda yapacağımız “Konya Barana Gecesi”nde bizi yalnız bırakmayacaksınız. Ücretsiz olarak halka sunulacak olan gece, Selçuklu Türkmen kültürünün Orta Asya steplerinden şaha kalkan notaları eşliğinde, coşkun Konya türkülerinin yüreklerimizdeki estirdiği heyecanlarla, umutlarımızın hep diri kalmasına vesile olacak.

Hepinizi bekliyoruz... Hepiniz benim özel misafirimsiniz. Aslında sizi misafir edecek olan atalarımızın sesidir, soluğudur. Eğer bu akşam gelirseniz bunu hissedeceksiniz...

 

TAHİR SAKMAN


 

20 Haziran, 2022

ANOVVV HATTA ÂNNÂH

Şarkı, şiir, festival derken... hayat... daha doğrusu ülkemin şartları hatırlattı:

İlk defa, ucuz denilen zincir bir markette üç parçanın ikisini kasada bıraktım, fiyatlar Konya tabiriyle anovvvv...

Sonra mandıraya gittim... zeytin 50 TL, şükür geçen de aynı fiyata almıştım ama...

Erenler, mandıranın köy tipi, yarısı su, yavan peyniri anov ki anov hatta ânnâh... 95 TL olmuş...

Oysa 60 TL idi 1-2 hafta önce...

Şimdi bu paylaşım, yeni internet yasasına göre suç olur mu?

Eğer suç değilse birkaç kez daha anovvv hatta ânnâh ki ne ânnâh!

TAHİR SAKMAN

KONYA OLMAYI HATIRLAMAK

Foto: T. Sakman

“Benim de şu cihandan gidişim hey canım rinna nay rinna rinna nay

Memleket sevdasından hey canım hey”

Bütün stat söylüyordu… sadece bu değildi;

“Elfida, bir belalı başımsın
Elfida, beni fark etme sakın

Sonra;

“Yollarda bulurum seni
Takvimlerden çalarım seni
Dans ederim hayalinle
Yine de yaşarım seni”

Foto: T. Sakman


Konya’nın gençleri sel gibiydi:

“Bir gün belki hayattan
Geçmişteki günlerden
Bir teselli ararsın
Bak o zaman resmime

Sanki şehrin gençleri, genç kalanları, eski bir isyanın, birikmiş, geç kalmış bir bir öykünün patlaması gibiydi… Haluk Levent vardı sahnede ama söyleyen halktı:

“İzmir’in dağlarında çiçekler açar

Altın güneş orda sırmalar saçar

Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar

Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa

Adın yazılacak mücevher taşa”

 

Oysa adı çoktan yazılmıştı, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın adı gençlerin yüreklerine…

 

Bu bir duygu patlamasıydı bütün stat ayakta, Aziz Atatürk’ün manevi huzurunda gibiydi sanki, tek yürekti…

 

Bu şehr-i Konya çok enteresandır: içine girmezseniz asla bilemezsiniz. Öyle dışarıdan bakıldığı gibi görünenin çok ötesinde bir Konya vardır ve gerçek Konya orada kendini gizler; sırrını asla vermez kimselere… ta ki siz Konya olana kadar…

 

Dün akşam bir konser… konserden öte bir şeydi; öteki bir şehrin dalga dalga vurmasıydı ve hatırlamasıydı; Millî Mücadeleye nasıl sahip çıktığını, nasıl Kuvvacı olduklarını, Öğüt gazetesinin yakalanmamak için trende basıldığını, en çok şehit veren vatan toprağı olduğunu yeniden hatırladı… aslında hiç unutmamıştık; hafızalarımızın tozunu aldı gençler…

 

Foto: T. Sakman

Ve Atatürk’ün Batı Cephesi Karargâhı’nı Akşehir’e kurarak; sırtını Konya’ya, Konyalıya dayadığını hatırladı yeniden…  

 

“Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa”

 

Türkiye Cumhuriyeti gibi dünya durdukça adın yaşayacak Gazi Mustafa Kemal Paşa…

 

Yeniden, “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa…”

İzlemek isteyenler için link:

https://drive.google.com/file/d/1p5ISpDgmC1kV6p_XRhprYXt9Fg3WE2IG/view?usp=sharing

 

TAHİR SAKMAN


Foto: T. Sakman