SELÇUKYA’YI GERİ İSTİYORUM!
SELÇUKYA’YI GERİ İSTİYORUM!
Bir şehirde bir ömür tüketmek nedir bilir misiniz? Ya her köşesine, taşına, toprağına sinen hatıralarınızla baş başa yaşamanın hüzünlü mutluluğunu?
Ve bir ömür şehre şiir söylemenin ve belki de şehrin sizi söyletmesinin sırrını?
Şimdilerde hovardaca harcadığımız duyguların içinde yitip gidiyor şehir; o şehir ki antik çağların gizeminden de eski olan sevdanın harmanında büyümüştür kalplerimizde…
Türkmen kültürünün dalga dalga büyüdüğü Alâaddin Tepesi’nden, Eflatun’un kabrinden, Sille’de Aya Eleni’den, Şeytan Köprüsü’nden geçip gelen bir muammanın günümüze yansıması olsa da artık bir efsane gibi duruyor.
Sanki dünün ihtişamından hiç haberi yokmuş gibi, sanki İkonyum’dan Konya’ya dönerken Selçukya’nın mütevazı ama doğal ama görkemli asırları şimdilerde sanki hiç uğramamış gibi! Hiç alakanız yok!
Sanki benim ecdadım çırıl çırıl bir 12 tellinin önünde “Emmiler emmiler Türkmen emmiler” dememiş sanki “Bülbül konmuş sarayına Konya’nın” diyerek tespit yapmamış gibi, sanki “Konyalılar baş olmaz” dememiş gibi yaşıyoruz…
Sizin Konyalılığınıza ne oldu?
Etli ekmek veya fırın kebabı yiyeceğiniz zaman mı geliyor aklınıza?
Ben Konya’mı istiyorum…
Bizim Konya’mız size ütopik gibi gelebilir; sizin Konya’nız gibi değildi, sevgi doluydu, hoşgörü doluydu, komşu hakkı gözetilir, yaşam biçimlerine saygı gösterilirdi. Çelebi meşrepliydi, efendiydi, çevresine saygılıydı. Dindardı; ham sofu değildi!
Sokaklarımız tozluydu ama yüreğimizdeki arazözlerle ıslatırdık; bağlarımız bahçelerimiz talan olmamış, beton kutular yükselmemişti. Sokaklarımız güvenliydi; harmanbiş, yedi kiremit, çelik çomak, yakan top oynayabiliyorduk.
/Yağ satarım/Bal satarım/Ustam öldü/Ben satarım/
Çocuklarınız satamıyor farkında mısınız?
Evlerimizin kapısında güvenlik icat olmamıştı; cümle kapılarımız açık dururdu.
İnsanlarımız yoksuldu ama manen yücelerdeydiler; “helva demeyi de halva demeyi de” bilirlerdi…
Ya siz şimdi ne halva biliyorsunuz ne helva yemeyi…
Üçler Mezarlığı’nın kenarında demlenenlerin çilingir sofrasına oturup leblebi yiyen Hacı Veyiszade’yi ne çabuk unuttunuz?
Şafakta oturaktan gelen ve aldığı alkol nedeniyle yürümekte zorlanan bir insanı rencide etmemek için “Di len o da lazım” diyen Hacı Veyiszade’yi ne çabuk terk ettiniz?
Kuru bir softalık uydurdunuz ki kendiniz de uymuyorsunuz… Şehrin ruhunu öldürdünüz!
“Yürü yavrum yürü Konyalım Yürü”
Ve yürüdünüz; “geçmişinize sırtınızı dönüp, geleceğe yürürüz” sandınız ama yanıldınız. İhtişamlı dünün yerine ikame etmeye çalıştığınız ne bugün oldu ne yarın; çünkü siz aslında dündünüz!
Dününü unutma Konyalı! Sen ki Selçuklu’nun payitahtında yaşayan ecdadının mirasçısısın. Adımlarındaki vakarın, geleceğin Konyalısına bir mesajdır!
Sokaklarımızı asfaltlarken aslında o asfaltları yüreğimize döktünüz. Büyük camiler inşa ederken mescitlerimizdeki ihlası öldürdünüz. Betonlarla şehri kuşatıp, Konya Kal’ası’nı savunan son Türkmen Beyi de yok olana kadar savaştınız…
Ağlayamıyoruz; çaylarımız da kurudu şimdi… sularımız tersine mi aktı ne? Bu şehir benim şehrim değil!
Ben şehrimi geri istiyorum!
TAHİR SAKMAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.