YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

09 Ağustos, 2022

PEŞİN PEŞİN ÖZÜR DİLEMEK!



19 Aralık 1998 yılında Yeni Meram gazetesindeki “Aynadaki Sesler” isimli köşemde yazmıştım:

Şehrimizde bunca yıldır eksikliği hissedilmesine rağmen Konya türkülerini otantik şekliyle okuyacak bir Konya halk türküleri korosunun gerekliliğinden bahsetmiştim.

O dönemde konuyla ilgili çok yayım yaptığımı hatırlıyorum, her ne kadar yerel yönetimlerde olmasa da Konya İl Kültür Müdürü Sayın Osman Siviloğlu döneminde yerel sanatçılarımızla bir toplantı gerçekleştirerek bir koro kurulmuş ancak topluluğu oluşturan arkadaşlarımızın beklentilerinin karşılanamaması nedeniyle uzun ömürlü olamamıştı.

Geçmiş dönemlerde başarılı çalışmalar yapan Konya Halkevi’nde oluşturulan korolar da Halkevi’nin kapatılması neticesi tarihin sayfalarına gömülmüştü.

Ama Konya türkülerine gönül veren arkadaşlarımızın varlığı her dönem kendini göstermiş ata yadigârı, atalarımızın sesi, soluğu olan türkülerimizin gelecek kuşaklara taşıma işini başarıyla üstlenmişlerdir.

Bu arkadaşlarımızdan bazıları dernekler kurarak çalışmalarını daha organize bir şekilde sürdürmeye çalışmalarına rağmen yeterli ilgiyi hiçbir zaman görememişler, kendi imkânlarıyla ve tamamen amatör heyecanlarla önemli başarılara imza atmışlar, yurdun çeşitli yörelerinde yapılan yarışmalarda ilimizi başarıyla temsil etmişler, birincilikler kazanmışlardır.

Peki, ilin veya kültürümüze sahip çıkması gerekenlerin ötesi; işi, görevi bu olan insanların bundan haberi var mıdır?

Tabii ki vardır; mesela yıllardır bu arkadaşlarımıza bir salon tahsisi yapılamadığından, sanayide, bu işlere meraklı bir Konyalının dükkânını tahsis etmesiyle ancak çalışabilmektedirler. Bu mudur hak ettikleri?

Elbette budur…

Yıllardır yerel yönetimin başında olanların pek çoğundan söz alınmasına rağmen bir türlü, bir salonu bırakın, bir oda tahsisi bile mümkün olamamıştır. Birçok derneğe yer bulan yerel yönetimlerin, bu arkadaşlarımıza bir odayı ile çok görmesi elbette manidardır!

Söz konusu yazıda geçmiş dönemlerde Sille’de yetişen saz şairlerimize de atıfta bulunmuş ve şehrimizde neden bir âşıklar kahvesinin olmayışını sormuştum ki bu konuda da çok söyleyeceklerim var ama onu başka bir yazıya bırakıyorum.

Söz konusu yazı metnini aşağıda sunuyorum, okuduğunuz zaman geçen 24 yılda bir arpa boyu bile olsun bir mesafe katetmediğimizi anlayacaksınız.

Yani kısaca Konya, değişen bir şey yok!

Bunun en büyük sorumlusu da tabii ki benim ve benim gibi şehir folkloru için çırpınan bir avuç insandır. Galiba size bir özür borcum var Konya!

Kayda geçirmeye çalıştığım türküler ve yazdığım onca yazı için özür dilerim…

Ama biz yine yazmaya, türkülerimizi çalıp söylemeye devam edeceğiz; onlar için de şimdiden sizden özür dilerim…

Peşin peşin Konya, peşin peşin…

 

KONYA HALK TÜRKÜLERİ KOROSU

Vuslatının 725. yılı nedeniyle düzenlenen Mevlâna Haftası’nda şehrimiz birçok kültür etkinliğine sahne oldu. Dünyanın dört bin yanından gelen, Hz. Pir’in aşıkları şehrimizin manevi havasının hissedilir derecede yoğunlaşmasına neden oldu. Yedi iklimin, şeş cihetin gönül dostları, arifleri içimizde yeni çerağların yanmasına vesile oldu.

Daha önceleri birçok kez Konya türküleri üzerindeki Mevlevi etkilerini yazmıştık. Şurası muhakkak ki; Konya türküleri üzerinde Mevlevi etkileri olduğu kadar, Mevlevi müziğinde de daha doğrusu Mevlevi tarikatının ilahi aşk yolunda müziği kullanmasında, Konya’daki müzik hayatının da önemli bir rolü olduğu asla göz ardı edilmemelidir.

Rebaba bir kiriş [tel] ilave edebilecek kadar müzik bilgisine sahip olan[1] Hz. Mevlâna, “Bana da şiir söylemek gerek, hangi kumaşı alıyorlar, buna dikkat eder de onu alır, onu satar, isterse matahların en aşağısı olsun. Bizim ilimizde, bizim toplumumuzda şairlikten daha ayıp bir iş yoktu. O ilde kalsaydık onların yordamına uygun ömür sürer, ders vermek, kitaplar meydana getirmek, öğüt verip vaaz etmek, zahitlikte bulunmak, ibadetlere koyulmak gibi onların istedikleri şeylere sarılırdık.[2]” diyerek, Konya’da şiire ve müziğe olan talebi ortaya koymuştur.

Selçuklu Konya’sında müziğe ilgi o kadar fazladır ki, “nefir ve buk” gibi adlarla anılan madeni borunun Konya’da icat edildiğini Evliya Çelebi nakletmektedir.[3] Düz bir boruyu büküp müzik aleti yapan teknoloji, o günün batı dünyasında mevcut değildi. Batının trompet isimli enstrümanına benzeyen, böyle bir müzik aletinin Selçuklu Konya’sında yapılabilmiş olması, şehrimizdeki sanat potansiyelini ortaya koymaktadır.

“Mevlâna’nın hayatta iken, halkın saza düşkünlüğünden faydalanmış olmak üzere meydan çalgılarına da sırasında baş vurduğunu, bundan da davul zurnanın o zamanki Konya halkı arasında şimdi olduğundan daha çok sevildiği ve coşkunluk amili olabildiği anlaşılıyor. Keramat-ı Hazreti Mevlâna adlı eserde “Mevlâna’nın bir gün Sultan Rüknettin’e halk üzerindeki intibalarını göstermek üzere nekkareler, nefir, küs, zuma çaldırdığını ve ses üzerine halkın toplandığını” okuyoruz.[4]

Yine Selçuklu Konya’sında Hz. Mevlâna, Ziyaettin Hanı’nda rakseden “Çengi Tavus” ismiyle tanınan oyuncu kadının davetine “Davete icabet gerek” diyerek gitmiş ve daha sonraları Çengi Tavus’u irşad ederek zamanın Rabia’sı mertebesine getirmiştir.[5] Ölümünden sonra üzerine türbe yapılmış önemli ziyaret yerlerinden biri olmuştur.[6]

Görülüyor ki bu şehrin müzik ile irtibatı çok eskilere dayanmaktadır. Geçmişte böylesine müzik ve kültür potansiyeline sahip olan şehrimizde, günümüzde de bazı etkinlikler sürdürülse de özellikle folklor alanında büyük bir organizasyon eksikliği göze çarpmaktadır.

Organizasyon eksikliği diyorum, çünkü şehrimizin folkloru o kadar zengindir ki başka hiçbir yörede bulamayacağınız güzellikleri Konya folklorunda bulursunuz. Ancak bunları sanat kamuoyunun alakasına sunacak bir yapılanma mevcut değildir.

Konya Büyükşehir Belediyesi’nin ve diğer ilçe belediyelerinin kültür faaliyetleri konusunda ne kadar titiz olduğu malumunuzdur. Büyükşehir Belediyesi’nin bir bandosu, bir mehter takımı ve Türk tasavvuf musiki korosu olduğu ne kadar sevindiricisiyse Konya halk türküleri topluluğunun olmayışı ise o kadar üzücüdür.

Gerçek sanatın halk sanatları olduğunun bilincinde olarak, belediyemizden böyle bir topluluğun kurulmasına önayak olmasını istemek en tabii hakkımızdır.

Konya türküleri on bin yıllık medeniyetin, bin yıllık bir sentezin imbiğinden geçen sanat eserleridir. Konya türküleri Türk-Anadolu türkülerinin klasikleridir. Türkülerimizi “oturak havaları” [burada kastedilen, Konya oturakları değildir; âlemlerdir] olarak görmek yanlışların en büyüğüdür. Türkülerimize sahip çıkmanın zamanı gelmiştir.

Nuri Cennet, Memduh Derin, Ahmet Özdemir, Kemal Pekçağlar, Köksal Tosun Saim Kayhan, Muharrem Ezder, Osman Erdem, İbrahim Pala, Yalçın Meydan, Mustafa Kazanova, Mehmet Yalçın ve daha birçokları gibi Konya türkülerine gönül vermiş; ustalarından öğrendikleri gibi “Gonya ağzıyla, Gonya tavrıyla” türkülerimizi yaşatmaya çalışan bir avuç halk sanatçılarımızın kıymetini bilip, onları bir araya getirerek türkülerimizin gelecek asırlarda da söylenmesi için Konya Halk Türküleri Topluluğu’nu kurmalıyız.

Bu şehirde yarım asra yakın, otuz küsur yıldır Âşıklar Bayramı yapılır. (Yapan kişileri ve kuruluştan tenzih ediyorum) ancak bir tane bile âşıklar kahvesi yoktur. Bu sizce, bir çelişkiyi ifade etmiyor mu? Bu şehrin taşı toprağı âşıklar tarafından yoğrulmuştur. Yalnızca Sille’de yüz dolayında saz şairi yetiştiğini bilmeyen yoktur. Geçmişte şehrimizde bulunan üç adet âşıklar kahvesinin yerinde bugün yeller esmektedir.

Saz ile şiir söylemek kökü Orta Asya’ya dayanan köklü bir geleneğimizdir, Onu yaşatmak boynumuzun borcu olmalıdır.

Son söz: Folklor değerlerimize bir sahip aranıyor!

TAHİR SAKMAN



[1] Gazimihal, Mahmut Ragıp, Konya’da Musiki, Ankara, 1947.

[2] Mevlâna, Fihi Ma Fih (16.3 bölüm)

[3] Gazimihal, a.g.e.

[4] Gazimihal, a.g.e.

[5] Kabaklı, Ahmet, Mevlâna, Toker Yayınları, İstanbul, 1977.

[6] Meram’daki Tavus Baba Türbesi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.