YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

16 Haziran, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 20 İNCE ÇAYIR BİÇİLİR Mİ?


TÜRKÜ HAZİNESİ MAZHAR SAKMAN 20 İNCE ÇAYIR BİÇİLİR Mİ?
 
Konya’nın türkü geleneğini yansıtan ve bir türkünün sadece bir türkü olmadığının ispati gibi olan türkülerimizden bu türkümüz oldukça ilginç…
 
Türkünün hikâyesini Kamil Uğurlu ağabeyimiz yine bir Konyalı olan merhum İhsan Hınçer ağabeyimizin yıllarca yayımladığı ve folklorumuzun en önemli kaynaklarından birisi olma özelliğini taşıyan Türk Folklor Araştırmaları dergisinde “Kasım 1963, Sayı: 172 sayfa 3222-3223” yayımlamış… Kamil Uğurlu’nun öyküleştirdiği ve bir anlatım harikası olan bu hikâye beni çok etkilemişti, okumanızı öneririm.
 
Çelebilerden bir kıza âşık olan vali yaverinin (kaymakam) hazin hikâyesi… Sevdaya izin vermeyen 7 kara hançerli Meram’da vali yaverini katlederler, türkü ona yakılmış…
 
Türkü iki şekilde icra edilmektedir Konya oturaklarında… ikinci versiyonunda türkünün bir yerinde çalgılar susmakta ve bir es verilmektedir; vali yaverinin aşkına bir saygı ifadesidir bu… Burada verilen es, yerel kanun sanatçımız Gökmen Hasan Hüseyin Ağa tarafından eklendiği söylenmektedir.
 
Bu zarafeti ancak Konya türkülerinde bulabilirsiniz… Aşka saygıdır bu… Ne zaman aklıma gelse vali yaverini anmadan geçemem…
 
/Meram aşk ülkesi/ demiştim bir şiirimde, bu türkü de bunun ispatıdır… Meram’da yaşanmayan bir sevda, sevda değildir…
 
Türkünün nakaratında geçen “ihah ihah hah hah hah hah” sözleri yine Konya türkülerindeki zarif bir gülüşü ifade eder… Yani 7 kara saplı bıçağın sevdayı öldüremediğini ve yüzyıllar boyunca türküde, Meram’da yaşayacağını anlatmaktadır, gülerek…
 
Son dönemlerde “Ankara’nın tren yolu“ gibi sözler eklenerek varyantları okunmaktadır ama türkü Konya’nındır… Üzüldüğüm; Konyalı yerel sanatçılarımızın türkünün orijinali dururken varyantlarını okumalarıdır.
 
Ne zaman Meram’a gitsem kulağıma bu türkü çalınır, uzaklardan saplanan bir hançer gibi sevdanın feryadını duyarım:
 
(İhah ihah ah) Paşam ben yandım
 İllerin köyünde (guzum) eğlendim galdım
 Meram bağlarında bağlandım galdım
 Uyudum uyandım yanımda sandım
 
TAHİR SAKMAN

 

 


15 Haziran, 2025

"Hep Yarım"


HEP YARIM (HÂLÂ YARIM)
 
Solist: Dilara Uğuralp
Şiir: Tahir Sakman
Beste: Doğan Zade
 
Selçuklu asırlarının ihtişamıyla avunan bir şehrin yıkık çocuklarıydık…
 
Ne zaman bir kartal görsek ufukların hepsini bizim sanırdık; bizim olmayan… uzaklardaki yalnızlıklar bizimdi aslında… Yarım yarım yaşadık belki ama vallahi yaşadık; hem de dibine kadar…
 
Ne unuttuklarımızı unuttuk ne hatırladıklarımızı hatırladık…
 
Hep dünden kaldık, yarınları kılıçların keskin düşüncelerinde aradık… aradık ama vallahi aradık…
 
Bulmasak da aramanın vahşi lezzetinde yitirdik düşlerimizi… ve yarımları birleştirmeyi unuttuk...


Yarım yarım… tam olan hayattı; hayatımız… bir gün tamamlanınca belki bir kuş çakar pencerenizi ve yarım hayatların yarım şarkılarını tamamlar…
 
Gözleriniz dalarsa hatıralara bilin ki… boş verin, bilseniz ne olacak ki…
 
Yarım işte; hep yarım, yaşadık yarım yarım…
 
Hep yarım… hâlâ yarım…
 

HEP YARIM
 
sanma sakın unuttum
kalbimde seni tuttum
geleceksin diyerek
hep kendimi avuttum
 
sen olmayınca canım
eksik kaldı bir yanım         
bir ömür hasretlerde
yaşadık yarım yarım
 
hep yarım çok yarım
eksik kalmış yıllarım
sen üzülme canım
inan mutlu yaşadım
 
uzun yıllardan sonra
masal konmuş dudağa
ilkbaharda olmazsa 
sonbahara mutlaka
 
koştukça adım adım
dile düştü feryadım
yarım yarım olsa da
yine mutlu yaşadım
 
TAHİR SAKMAN


14 Haziran, 2025

ALIŞAMAM



ALIŞAMAM 


Solist: Çiğdem Yıldırım
Şiir: Tahir Sakman
Beste: Doğan Zade
 
Bir Derviş Ozan şiiri “Alışamam…”
 
Alışmamamız gerekenleri söylemişim… Yoksa alıştık mı?
 
En kötüsü “alışmaya alışmak” olmalı…
 
Hayatın bize sunduklarından gayrı ne varsa… İnsan eliyle yapılan, doğalın dışında…
 
Alışmaya, alışmamanın başkaldırısı bu…
 
Sadece yaşam… Alışmamız gereken bu…

ALIŞAMAM
 
Üç günlük ömrümde menfaat için
Üç kağıda asla alışamam ben
Gelen ağam giden paşamdır diye
Dalkavukluk edip yılışamam ben
 
Canların şahına çevrili yüzüm
Dobra dobra söyler gerçeği sözüm
Fukara malına dikilmez gözüm
Garibin hakkına ilişemem ben
 
Hak’tan gayrısına eğilmez başım
Sırat köprüsünden incedir işim
Gözümün nuruyla kaynıyor aşım
Haram lokma ile gelişemem ben
 
Boğmadım zamanı asla şişede
Desenim çizilmiş aşkta neşede
Ağlıyorsa maznun ıssız köşede
Karşısına geçip gülüşemem ben
 
Derviş Ozan der ki senden gördüğüm
Kötülük de olsa hayra yorduğum
Basit hesaplara kalkmaz yumruğum
Kuduz itler gibi dalaşamam ben
 
TAHİR SAKMAN


Derviş Ozan / Tahir Sakman


13 Haziran, 2025

RÜZGÂRA TÜRKÜ SÖYLEMEK



 




RÜZGÂRA TÜRKÜ SÖYLEMEK
 
Bazen suya yazıyormuşum, rüzgâra söylüyormuşum, bulutlara üflüyormuşum gibi geliyor…
 
Sonra karşıma öyle şeyler çıkıyor ki bu düşüncelerimden hemen vazgeçiyorum. Yapılan işin boşa gitmediğinin kanıtı gibi duruyor karşımda 1940 yılına ait iki derleme fişi…
 
Merhum Mazhar Sakman, Muzaffer Sarısözen’in Konya’ya geldiğini ve kendisinin çalıp söylediğini ve plaklara kaydedilerek dinlediğini anlatırdı…
 
18 Temmuz 1940 tarihli iki fiş… İTÜ Devlet Konservatuvarı Akademisyenlerinden dostum Süleyman Şenel yollayınca aklıma hemen bu anı geldi… Bu iki fişteki türkülerden biri “yel eser kum savrulur” diye de bilinen meşhur halk hikayelerinden Arzu ile Kamber’in Konya oturaklarındaki yansıması… Bu türküyü babam, uzun kış gecelerinde, Akbaş Mahallesi’ndeki kadın toplantılarında gençliğinde okuduğunu da anlatırdı. Türkünün benim kaydettiğim sözleri şöyle:
 
 
YEL ESER KUM SAVRULUR (ARZU ILE KAMBER)
 
Yel eser kum savrulur
Cihan başıma çevrilir
Sana derim nazlı yâr
Yol buradan ayrılır


Hey zenciler zenciler
Serhoş m’olur çengiler
Arzu Hanım topuğun
Sıkmayın üzengiler
 
Hey Nazilli Nazilli
Koyunları çifte kuzulu
Koyunların alnında
Arzu’yla Kamber yazılı
 
Arzu’m yasa batmışsın
Hilal kaşlarını çatmışsın
Sofraya teklif olmaz
Bildim ağular katmışsın
 
Hayvanlarda dilsiz ne
Yemişlerde gülsüz ne
Söyle bana Kamber’im
Kur’an’da mimsiz ne
 
Yoktur balığın dili
Olmaz incirin gülü
Sorar isen mimsizi
İnna atayna suresi
 
Son üç kıta Süleyman Şenel’in, Mazhar Sakman derlemesinden alınmıştır.





 
İkinci derleme fişine göre derlenen türkü “Kahvenin önünde tabakam kaldı (Memedim)… Ankara Maarif Vekilliği Ankara Konservatuvarı antetli derleme fişlerine Mazhar Sakman’ın mesleği gedikli başçavuş olarak yazılmış. O tarihlerde bandoda astsubay olarak görev yaptığını bildiğimiz merhum Sakman’ın muhtemelen yaz tatilinde bulunduğu sırada derlenmiş olmalı.
 
Derleme fişleri bulunan türkülere ait kayıtlara, plaklara henüz ulaşamasak da eğer plaklar bozulmamışsa, kırılmamışsa bir gün mutlaka ortaya çıkacaktır. Mazhar Sakman’ın 30 yaşındayken söylediği türküleri muhtemelen bir gün dinleyebilecek olmanın heyecanı beni şimdiden sardı…



Aynı dönemde Silleli İbrahim Berberoğlu'ndan yapılan derlemeden kalan hatıra...

 
Kitap çalışması nedeniyle bu fişleri arşivlerden ortaya çıkaran Celal Volkan Kaya’ya ayrıca teşekkür ederim. Süleyman Şenel ile birlikte TRT İstanbul Radyosu’nda “Türkü Yazıları” isimli çok önemli bir program dizisi yayımlayan Celal Volkan Kaya, önemli çalışmalara imza atan uzman bir isimdir. Süleyman Şenel ile birlikte 27/07/2020 tarihinden itibaren Konya türküleri ile ilgili çok önemli bir arşiv çalışması yapmışlar ve dört bölüm halinde yayımlamışlardır. Kayıtları, Konya türkü kültürü açısından hazine değeri taşımaktadır ve bugüne kadar yapılan en kapsamlı çalışmalardan bir tanesidir. Dört bölümde Konya türküleri ile ilgili çok önemli bilgiler verilmektedir. Ses kayıtları arşivimde mevcuttur ve önümüzdeki dönemlerde yayımlamayı düşünüyorum.



26 Ocak 1953 tarihinde Taksim Belediye Gazinosu’ndan bir hatıra:                                    Soldan sağa; 1- Bartınlı Muharrem, 2- (?), 3- Mazhar Sakman, 4- Silleli İbrahim Berberoğlu, 5- Mustafa Gürbilek, 6- (?) (Fotoğraf T. Sakman Koleksiyonu)


Yaptığımız işlerin boşa gitmeyeceğini bir kez daha görmenin mutluluğuyla Süleyman Şenel’e ve Celal Volkan Kaya’ya Konya türkü kültürü adına müteşekkirim…
 
Her ne kadar şehrimizdeki folklor çalışmalarının ilgisizliğe kurban edilmesinin izlerini görüp üzülsek de yetkin, uzman isimlerin bu konulardaki çalışmalarını görünce içimiz ferahlıyor…
 
Ve rüzgâra türkü söylemeye devam etmek için artık daha çok nedenimiz var…


TAHİR SAKMAN


12 Haziran, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 19 KAYMAKAM KIZI



MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 19 KAYMAKAM KIZI
 
Konya oturaklarında okunan türkülerimizden bir tanesini Mazhar Sakman 12 telliyle çalıp söylerken ona uduyla Cenap Kendi, kanunla Kazım Büyükşalvarcı eşlik ediyor. Hepsi de merhum oldu, rahmetler onlara olsun…
 
Serbest ritimli bölümleriyle içimizi ısıtan türkülerimizden olan bu türkünün, Konya oturaklarının günümüzdeki uzantıları olan baranalarda da uzun süre yaşayarak geleceğe intikal etmesi en büyük temennimiz…
 
Bu türküleri yayımlarken maddi bir beklenti içine girmediğimizi; salt şehir folkloruna ve ülke folkloruna Mazhar Sakman ve ekip arkadaşlarının mirasını geleceğe emanet etmenin tek arzumuz olduğunu da belirtmek isterim.
 
Bizlerden zaman zaman Konya türkü kültürüne gönül veren dostlar tarafından istenen ses kayıtlarını, bir bütün olarak geleceğin derlemecileriyle, araştırmacılarına kaynağından sunmak istedik. Bunun dışında kimseden maddi bir karşılık beklemedik.
 
Tek beklentimiz, yukarıda söz ettiğimiz hedefler doğrultusunda amacına ulaşmasıdır.
 
Amacımızın gereği olarak beğeni sayısına değil ama izlenme sayısına bakıyorum ve bu da bizi en azından sayfamdaki dostların sayısıyla mukayese etmeye itiyor…
 
Sevgili dostlardan; Konya türkü kültürüyle ilgilendiğini, sevdiğini, dinlediğini varsaydıklarımdan blog sayfama ve Youtube kanalıma abone olmalarını rica etsem çok şey mi istemiş olurum acaba?  
 
Neyse, ben elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum…
 
Türkülerle kalın…
 
TAHİR SAKMAN
 
 



11 Haziran, 2025

"BİR HAYAT YETMEZ"Dİ


 

BİR HAYAT YETMEZ
 
İlk şiir kitabımın ismiydi “Bir Hayat Yetmez…”
 
Bir hayat yetmeyecekti, ta o yıllarda görmüştüm; yıl 1999…
 
Ve bir hayatın içine birkaç hayat sığdırmıştım… O heyecanlar, fırtınalar artık çok gerilerde kaldı ama çok mutluyum; yaşadım, gördüm…Bir hayatın içinde birkaç hayat gördüm, yaşadım… Acısıyla, tatlısıyla her şeyi kabulümdür…
 
Cenneti de yaşadım, cehennemi de…
 
Bir hayatın yetmeyeceğinin ispatı gibiydi hayatım… İnsanın yüreğinde delice rüzgârlar esmeye görsün; hiçbir şey tutamaz artık… Fırtınaların önünde savrulan yaprak değildir şair yüreği; fırtınaları yönlendirenin ta kendisidir…
 
Oysa Derviş Ozan şiirleri geleneksel hece şiirimizin ve geleneksel düşüncelerin etkisinde olsa da değişimin işaretleri çoktan başlamıştı bile…
 
Arşivimde bile kalmayan bu kitabımı geçenlerde Rampalı Çarşı’dan satın aldığımda sanki matbaadan çıkan ilk kitabı elime almış gibi sevinmiştim…
 
Derviş Ozan şiirlerini okumak isteyen dostlar, kitabın pdf’ini blog sayfamdan indirebilirler…
 
https://tahirsakman.blogspot.com/
 
https://drive.google.com/file/d/1prmE9jrO3kfG3l_kfyVVpm33TaG595lz/view?pli=1
 
O çılgın dönemlerimde -ki Konya gibi kapalı, içe dönük bir toplum yapısı içinde hiç de kolay değil- yani yaşadığımı iliklerime kadar hissettiğim dönemlerde sanki bir ben vardım bu evrende bir de hayat…


500 yıl yaşayacaktım… sonra üç yüze razı oldum sanki…
 
Şimdilerde ise daha mütevazı yıllar takılıyorum; bir hayat yetmezdi, eh, en azından bir yüz daha yaşarım…

 

/durdum divana
uymadım imama
manitu belasını versin mevtanın/ demiştim…

 

Vallahi yetmiyor, bir hayat ne ki hem çok uzun hem çok kısa… heyecanlarım beni hızlı yaşattı ama genç öldürmedi, cesedim yakışıklı olmayacak… (Bir dönemin simgesi bir söz vardı: Hızlı yaşa genç öl, cesedin yakışıklı olsun!) Bu hız, hayatın kısa tarafında yaşattı. Bir alacağım var sanıyorum…
 
Benim hiç kabahatim yoktu ki… hayat çok güzeldi ve yaşanacak o kadar çok şey var ki…
 

BİR HAYAT YETMEZ
 
Bir giz var içimde nicedir saklı
Kıpır kıpır bir şey çözemediğim
Düş onunla güzel gerçek yasaklı
Gün ışıdığında sezemediğim
 
Yaşanmaya hasret nice duygular
Bir hayat yetmez ki kaçtı uykular
Ağıtlar düzerek ağlaşır sular
Bir avuç yeşile bezemediğim
 
Arzularım güne tutsak mı şimdi
Peki ordaki ben söyleyin kimdi
Belki de bir masal belki resimdi
Elimde fırçayla gezemediğim
 
Tatmadım doymadım neydi ki o an
Yaşamadım desem acımaz zaman
İçimde heyecan hey Derviş Ozan
Bir türlü başını ezemediğim
 
TAHİR SAKMAN




 

 

08 Haziran, 2025

DÜNYAYI ŞAİRLER KURSAYDI


DÜNYAYI ŞAİRLER KURSAYDI
 
1999 yılında yayımlanan ve Derviş Ozan mahlaslı şiirlerimden oluşan “Bir Hayat Yetmez” isimli kitabımdan bir şiir; “Kurban…”                      
 
Ne kadar çok kaygılarımız varmış ki… ya şimdi?
 
Dünyayı kan ve ateşle çevreleyen emperyalizmin ve onun uşakları… Ne zaman uyanırsak ve ne zaman hayata saygı duyarsak, o zaman her şey düzelecek; insan, insanı sömürmeyecek, adil paylaşımlarla insanca, hakça bir düzen kurulacak… mı? Kurulabilir mi?
 
Çok da umudum yok aslında; çünkü, insanın olduğu her yer kan…
 
Eğer insanlık bunu başarabilirse bir gün, gerçekten insan olmanın hazzını yaşayabilecek… ve sevgiler şairlerin mısralarından çıkıp hayata egemen olabilecek…
 
Keşke insanlar, şairlerin kurduğu dünyada yaşayabilselerdi…
 

 

KURBAN
 
Atomsuz nötronsuz bir dünya için
Dualar ediniz bayram sabahı
Nice insan için insanlık için
Dualar ediniz bayram sabahı
 
Güvercinle defne dalı ellerde
Barış şarkıları dönsün dillerde
Mutluluğun bitmediği yerlerde
Dualar ediniz bayram sabahı
 
Karanlığı karanlıkla boğarak
Sevgilerle güneş gibi doğarak
Yunus gibi her gönüle sığarak
Dualar ediniz bayram sabahı
 
Medeniyetin on parmağı da kan
Bir mermiye kurban edilmiş insan
Barış dilerken size Derviş Ozan
Dualar ediniz bayram sabahı
 
TAHİR SAKMAN
 
 

07 Haziran, 2025

SÜRE SÜRE SÜREYYA


SÜRE SÜRE SÜREYYA
 
Hani diyorlar ya, yıllanmış şarap gibi…
 
Ve yıllandıkça değer kazanan; tıpkı, Vedat Sakman şarkıları gibi… O şarkılar yıllar geçtikçe yeni yorumlarla, yeni düzenlemelerle kalbimizdeki sesleri yeniden yükselmeye başlıyor…
 
Yaptığınız her ne olursa olsun, en iyisini yapmanın karşılığı bu… ve topluma sunduğunuz eserlerinizin topluma karşı bir saygısı bu aynı zamanda… Sanatçının görevi… En başta da kendine saygısını ortaya koyar, tüm sanatçılar eserlerinde…
 
Bir şair şiirlerinde kurar dünyasını, bir müzisyen notalarında yaşatır…
 
Uzun yıllar önce Vedat Sakman’ın yaptığı bir şarkı Süreyya… O dönemlerde de dilimizden düşmemişti; “Süre süre Süreyya, Süreyya… Âşık Süreyya, güzel Süreyya…”
 
Şimdi yeni bir düzenlemeyle yeni bir sesle karşımıza çıkıyor. Meltem Taşkıran bu kez yüreklerimize sesleniyor Süreyya ile…
 
Farklı bir yorum ve anlayışla Meltem Taşkıran’ın sesi yankılanıyor şimdi Süreyya ile…
 
Güne Vedat Sakman şarkısıyla başlamak demek; sevgiyle, dostlukla başlamak demektir. Her güne bir Vedat Sakman şarkısı, her ânınıza bir Vedat Sakman şarkısı mutlaka vardır ve iyi gelecektir; çünkü o şarkılarıyla doğal olanı yapıyor ve tabii ki kaliteyi yansıtıyor…
 
“Şarkı satmıyorum” diyen bir müzisyendir Vedat Sakman; onun şarkıları doğanın sesi gibidir, bir rüzgâr düşünün mesela sizi serinletir, güvercin düşünün içinizi ısıtan, kanatlarında eski bir sevdanın…
 
İnsanlıktan daha kadim bir sevda var mıdır? Ya barıştan?
 
Vedat Sakman bestelerini dinleyin; onun dünyası tertemiz, sizler de sevgilerinizi katın… Biz büyük bir aileyiz sizlerle, sizlerin sevgileriyle daha da büyüğüz…
 
Ve insan içindir, insana yürüyüşümüz…
 
Vedat Sakman şarkıları bunun için var; dinledikçe güzelleşen…
 
Dünyanız güzel olsun…
 
TAHİR SAKMAN



 


06 Haziran, 2025

BAYRAM OLSUN


 

BAYRAM OLSUN
 
/kurban edilecek ne kaldı
sevgilerden başka/
 
demiştim bir zamanlar… Bunca zaman ne değişti? El cevap, hiçbir şey… Huylu huyundan asla vazgeçmedi…
 
Zamanın puşt zulasına saklanmış bir yerinde devran yine aynı dönüyor… ama ne olursa olsun umutlarımız sürekli yeşil… Öyle bir dal ki yüreğimizde hep yeşil… Ve bir Çin özdeyişi: “Yüreğinde yeşil bir dal saklarsan şarkı söylemeye bir kuş gelecektir…”  
 
Siz dallarınızı koruyun; o kuş, bir gün mutlaka şarkınızı söylemeye gelecektir…
 
Mesela bayram…
 
Kindar olmayı kesin; sevmeyi deneyin, hoşgörüyle karşınızdaki insanla empati yapmaya çalışın… Unutmayın; o da sizin gibi bir ana kuzusu…
 
Yalanı kesin, insanları aldatmayı mesela… Doğayı anlamaya çalışın; ağaçları, kuşları dinleyin… bırakın rüzgârlar içinizden geçsin, ömrünüzü bir ağaç gibi insanlara adayın… gölgeniz yayılsın her yere, meyveleriniz taşlansa da siz yine vermeye devam edin…
 
Gıybeti kesin, suizannı kesin… ayıp aramayı kesin; ne demişti Mevlâna “Ayıp arayana, ayıplar olsun…”
 
Nefsinizi mesela kesin, kesin acımayın… Olumsuz duygularınızı, düşüncelerinizi kesin gitsin… Bırakın aksın kanı tüm negatif enerjilerin…
 
Daha ne olsun? E hadi, bayram olsun işte…
 
Silahların olmadığı, sınırların kaldırıldığı, yüreklerin çiçek açtığı… ekmek kavgası değil; ikram edildiği, paylaşıldığı… Sömürünün sözlüklerden kaldırıldığı…
 
Belki de ben hayal kurmayı kesmeliyim… Böyle bir dünya…
 
Yine de her yer bayram olacaktır; kalbinizdeki yeşil dala bir kuş kondurabilirseniz…

Deneyin...
 
TAHİR SAKMAN



05 Haziran, 2025

ŞEKER DE YİYEBİLELİM

 


ŞEKER DE YİYEBİLELİM
 
Bayramlar… bayramlar; eskiden gerçekten bayramdı…
 
Nasıl ki her şeyi sulandırdınız, bunu da sulandırmasanız olmazdı… Kardeş olduğumuzu yeni mi hatırladınız? Ya ortak paydalarımızı?
 
Kurban Bayramı’nın bayram tarafındayım… Yeterince kurban vermedik mi?
 
İnsanlığımızı, paylaşmayı, komşuluğu, adilliğimizi, dürüstlüğümüzü…
 
Bir bayram sabahı hatırlıyorum; camiden çıkan insanların yüzündeki nur sanki tüm evreni kaplayacakmış gibi gelirdi bana… Kucaklaşılırdı, sevgi ve dostlukla… İnsanların yüzlerindeki muhabbetin tarifi yoktu… Tabii ki siyasallıktan da eser yoktu…
 
Yok, vazgeçtim…
 
Neyi yazacağım ki? Neyle yatıp kalktığınıza bir bakın? Dürüstlüğünüzü sorgulayın… Sadece bu erdem bile tek başına hayatımızı yönlendirecektir…
 
Bırakın insanların nasıl yaşadıklarını; alışverişlerinizde teraziyi dik tutabiliyor musun ona bakın!
 
Teraziyi kaydırırsanız, ki öyle görünüyor, insanların hayatları üzerinden çıkar mı sağlıyorsunuz?
 
Yalan… o kadar çok yalan söylüyoruz ki artık doğru söyleyeni taşlamaktan başka seçeneğimiz kalmadı…
 
Bayram arifesinde güzel şeyler yazamadım özür dilerim… Umarım gelecek bayram arifesinde güzel şeyler yazabilirim…
 
Yurttaşların temel hak ve özgürlüklerinin zirve yaptığı, Atatürk ilke ve inkılaplarının ülkemizi aydınlıklara taşıdığı, insanın insanı sömürmediği; zenginliklerin adil paylaşıldığı…
 
Hani Nazım diyor ya;
 
/Çalıyorum kapınızı, teyze, amca, bir imza ver
Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler/
 
TAHİR SAKMAN
 
 

 

 

 

 


03 Haziran, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 18 DAĞLARI DELEYİM Mİ (EDALI BEBEK)



DAĞLARI DELEYIM MI (EDALI BEBEK)
 
Konya oturaklarının vazgeçilmez türküleri arasında olan türkülerden bir tanesini Mazhar Sakman 12 telliyle çalıp söylerken ona udla Cenap Kendi, kanunla Kazım Büyükşalvarcı eşlik ediyor…
 
Dağları deleyim mi
Yanına geleyim mi
İller altın vermişler  
Canımı vereyim mi
    (Aman) Edalı bebek [(canım) edalı bebek] kalk gidelim
    (Aman) Edalı bebek [(canım) edalı bebek] doldur içelim
 
Minarenin alemi
Kaşın kudret kalemi
Sana güzel dedimse
Yak mı dedim âlemi
    (Aman Edalı bebek [(canım) edalı bebek] kalk gidelim
    (Aman) Edalı bebek [(canım) edalı bebek] doldur içelim
 
Asmaya bak asmaya
Dibindeki yosmaya
Şimdi kızlar pahalanmış
Dokuz arşın basmaya
   (Aman) Edalı bebek [(canım) edalı bebek] kalk gidelim
   (Aman) Edalı bebek [(canım) edalı bebek] doldur içelim
 
Minarede ezan var
Kız bahçede gezen var
Şu Konya’nın içinde
Gün görmedik güzel var
 
Türkünün son dörtlüğü Mazhar Sakman’ın türkü defterinden yazılmıştır. Türkünün notası Mazhar Sakman tarafından yazılarak Konya’da, Şehir Postası gazetesinde 14 Haziran 1963 tarihinde yayımlanmıştır. Notanın altında yukarıdaki verdiğimiz güfteden farklı olarak şu dörtlük yazılıdır:
 
 Bağınızda üzüm var
 Kız bahçede gezen var
 Şu Konya’nın içinde
 Gün görmemiş güzel var

Diğer türküler için:

 
TAHİR SAKMAN




 


01 Haziran, 2025

MEYHANE



MEYHANE
 
Solist: Rengin Güney
Şiir: Tahir Sakman
Beste: Doğan Zade
 
Yine bir Doğan Zade bestesi: Meyhane…
 
Doldur saki; bedenimi aşkın şarabıyla… ancak âşıkların gönlüdür; kıyamette açık olan meyhane… aslında hep açığız; yolunuz düşerse bekleriz efendim…




 
2001 yılında yayımlanan “Söylesem güç yetmez sussam işkence” isimli kitabımda yer alan mistik ögeler taşıyan bu şiir sevgili Doğan Zade’nin notalarıyla birleşince ortaya böylesine güzel bir eser çıktı…
 
MEYHANE
 
kaç bin yıldır başım gezer göklerde
soramam kimseye bilmem neyim ben
serseri duygular sarıyor beni
belki bir avare divaneyim ben
 
vuslat hayaliyle canlar düğünde
aradığım sensin dünde bugünde
fermanım gizlidir yârin zülfünde
aşk oduna yanan pervaneyim ben
 
benden bana doğru kayıp gideni
zerremde sen varsın yak şu bedeni
alevindir ancak yeşertir beni
aşk olmazsa eğer viraneyim ben
 
ben elsiz ayaksız sana yürüdüm
ne varsa cihanda aşka bürüdüm
ne durursun ey yâr iç yudum yudum
hakikat aşkına peymaneyim ben
 
bulutlarda değil o hep yanımda
bana benden yakın durur aynımda
aşkın şarabıdır gezen canımda
kıyamette açık meyhaneyim ben
 
TAHİR SAKMAN



 
 


31 Mayıs, 2025

Yasa dışı aşK VEYAHUT AŞK MASALI



Yasa dışı aşK VEYAHUT AŞK MASALI
 
Uzun çok uzun zamanlara yürüdüğümüz yıllardan…
 
Sonsuzluğun da sonu olduğunu düşünemediğimiz hayata korsan rüzgârların etkisinde gözü kapalı atıldığımız yıllardan…




 
61 sayfalık ince mi ince bir kitap… 2002 yılında yayımlanmıştı, yasa dışı aşK…
 
Aşk zaten yasa dışılıktı tıpkı şiir gibi… Kapak tasarımını Zeki Beştepe; İrfan Çakır'ın ve bendenizin fotoğraflarından eliyle bir kolaj yaparak hazırlamıştı. Kapaktaki yazılar Zeki’nin el yazısıydı… O dönemlerde bilgisayar hayatımıza bu kadar girmemişti ayrıca Zeki’nin tasarımı da muhteşemdi…
 
Bu kitabın, tek kişilik bir oyun olarak sahneye konmasını, yorumlanmasını çok istemiştim… Kim bilir belki bir gün…
 
Kitap tek bir şiirden oluşuyordu ve bu kitaptan seçtiği bölümlerden bir demet yapan sevgili Doğan Zade duygularını katarak çok beğendiğim bir beste ortaya çıkarmıştı: Aşk Masalı… Aşk gerçekten masal mıydı? Kesinlikle bir masal… öyle bir masal ki yaşasanız da yaşamasanız da sizi kendisine inandıran ve iyi ki masallara kanmışım dedirten bir duygu seli…
 
Güvercin kanatlarında dolaşırken yere çakılmanın onulmaz hissi…
 
Ne yazık ki Konya’da artık ne Zeki Beştepe var ne de Doğan Zade… Sanatlarını, duygularını başka şehirlerde anıtlaştırıyorlar…
 
Bir ben mi kaldım ne?
 
AŞK MASALI
 
Solist: Duygu Gökhan
Şiir: Tahir Sakman
Beste: Doğan Zade
 
sevda dediğin
delice bir koşu
yürekte başlar nefes nefese
sürer gökyüzünde
 
dolu dizgin bir sevda
yüreğimize aktı
oysa aşk bize yasaktı
     sana açık kapılarım
    başkasına kapıyorum
    eğer sevda bu ise
   ben sana tapıyorum
 
yaşamak her an
mutluluk bazen yalan
aşklar masal olsa da
sürer içimizde
 
TAHİR SAKMAN






30 Mayıs, 2025

ŞU ÇILGIN TÜRKLER’İ YENİDEN OKUMAK


 




ŞU ÇILGIN TÜRKLER’İ YENİDEN OKUMAK

 
Uzun yıllardan sonra Turgut Özakman'ın “Şu Çılgın Türkler”ini yeniden okuyorum…
 
Hem de ne okuma, gözlerim tüm Anadolu’nun gözleri olmuş Dumlupınar’da, Sakarya’da, İnönü’de, Kocatepe’de yeniden akıyor sanki… Ruhum; Türk Süvarilerinin peşine takılmış nefes almadan Kordon’a doğru rüzgârların önünde koşuyor…
 
Ayağında çarığı olmayan, tüfeğinde mermi olmayan… tüfeği bırakın, kazmayla savaşan ve kağnının kamyonu, uçağı yendiği özgürlük mücadelesini okuyorum yeniden ve nasıl bir fedakârlıkla aziz vatanın, yedi düvelin elinden kurtarıldığını gururla okuyorum… (Bu bir roman değildir; on binlerce belgeden oluşan muhteşem bir destandır…)
 
Hiçbir şeyin olmadığı… hakkındaki idam fermanını yırtıp atarak milletini nasıl peşine taktığını okuyorum Mustafa Kemal Paşa’nın…
 
Hele hele bu günlerde okumanın daha bir anlam kazandığını düşünüyorum…


 


Gün geçmiyor ki kurtuluşumuzu borçlu olduğumuz Atatürk ve silah arkadaşları hakkında birileri hadsizce konuşmasın… Hangi ülkede vardır acaba bu kadar kurucusuna nankörlük edenler? Hatta Millî Mücadeleyi inkar edenler?
 
Cehaletten başka ne olabilir ki? Hem de öğrenilmiş bir cehalet; okunmuş, çalışılmış, ezberlenmiş bir cehalet…
 
Kimileri İngiliz zırhlısına sığınırken, onlar asla geri dönmeyi düşünmediler… Hayatlarını hiçe saydılar ve bağımsız bir Türkiye için canlarını ortaya koydular…
 
Yunan Komutanı Sofoklis, Osman Gazi’nin mezarına ayağını basarak “Kalk da milletini kurtar” deyip türbesine Kral Konstantin’in resmini astığı zaman…
 
Ali Kemaliler, Dürrizadeler neredeydiler acaba? Sakarya’da Türk’ün var olma savaşı sürerken izdivaç düşünen padişah kimdi acaba?
 
Atatürk ve silah arkadaşları, düşmanı denize dökerek vermiştir karşılığını…
 
İnandığınız bütün değerler aşkına okuyun… Okuyun; ama İngiliz Muhiplerinin yazdıklarından değil…
 
Eğer okumamış varsa aranızda okuyun “Şu Çılgın Türkler”i, okuduysanız bir daha okuyun…
 
TAHİR SAKMAN



 

 

 

 

28 Mayıs, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 17 KAHVENİN ÖNÜNDE TABAKAM KALDI (MEMEDİM)




MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 17 KAHVENIN ÖNÜNDE TABAKAM KALDI 
(MEMEDİM)
 
 Kahvenin önünde tabakam kaldı
 Etrafımı (Memedim) yabancılar aldı
 Korkma Memet korkma o yâr bize kaldı
            Memedim Memedim aslan Memedim
            Kara topraklara yaslan Memedim
 
Kahvenin önünde nargilem elmas
Korkma Memet korkma o yâr sana kalmaz
Vaadim çürük yerini bulmaz
             Memedim Memedim kâküllü Memedim
            Bir bade doldur kibar elinden
                        Memedim Memedim aslan Memedim
                        Kara topraklara yaslan Memedim
 
Kahvenin önünden geçmez olaydım
Ecel şarabını içmez olaydım
Memedimi mahbup seçmez olaydım
            Memedim Memedim kâküllü Memedim
            Bir bade doldur kibar elinden
                        Memedim Memedim aslan Memedim
                        Berberler içinde kibar Memedim
                                Memedim Memedim kâküllü Memedim
                                Bir bade doldur kibar elinden
                                               Memedim Memedim aslan Memedim
                                               Kara topraklara yaslan Memedim
 
Konya oturaklarında sık okunan türkülerden bir tanesi… Türkü metni oldukça uzun, burada bir kısmını vermekle yetineceğim. Türkünün notasını 5 Haziran 1963 tarihinde Konya’da yayımlanan Şehir Postası gazetesinde yayımlayan Mazhar Sakman, notanın altına türkünün hikâyesiyle ilgili olarak 1800’lü yıllarda yaşamış olan ve oturaklarda sakilik yapan, asıl mesleği berberlik olan Mehmet’e yakıldığını yazıyor. Bu konuda daha geniş bilgi için “Türkü Hazinesi Mazhar Sakman” isimli kitabımıza bakınız.
 
TAHİR SAKMAN