YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

08 Eylül, 2025

ZIKKIM FESTİVALİ

 


ZIKKIM FESTİVALİ
 
Seni anlamakta çok zorlanıyorum şehir...
 
Aslında seni değil; şehirlileri, belki de sonradan Konyalıları...
 
Şehrin her yerine afişler asıyorsunuz, mitingler yapıyorsunuz ya sonra?
 
Bir karar verin artık, bir öyle bir böyle olmuyor!
 
Belki de muhafazakâr olan bir yerel yönetim, böyle bir şey yapmanın zamanının olmadığının farkına varamadı!
 
Ya siz? Tamam anladık aç kalamazsınız, yemek zorundasınız ama... astığınız sloganlar vardı ya hani her trafik ışıklarında yapıştırdığınız, onlar yalan mıydı?
 
Kıtlıktan mı çıktınız, açlıktan kırılmış gibi festival alanına hücum ederek tıkınırken, astığınız afişler aklınıza gelip yüzünüz kızarmadı mı?
 
Zıkkım da bir yiyecektir...
 
Organizasyona diyeceğim yok, iyi çalışılmış... Ama diyorum ki harcadığınız milyonları Gazze'de açlıktan ölmek üzere olan çocuklara yollasaydınız, daha çok piar yapmaz mıydınız?
 
Kursağınızdan nasıl geçti... Gazze'de bir halk yok ediliyor, çocuklar... mini minnacık çocukların feryadını duysaydınız en azından...
 
O çocukların yanı başında bombalar patlarken, bizler balon patlatmakla uğraşıyoruz...
 
Ben muhafazakâr değilim; insanım ve yüreğim elvermiyor, abluka altında, toprakları işgal edilen ve yok edilmek üzere olan bir halk varken, şehrimde... anladınız siz onu...
 
Öncesi de anlamayanlar içindi zaten...
 
TAHİR SAKMAN

07 Eylül, 2025

TÜRKÜLERİN OKUNDUKÇA YAŞARSIN









TÜRKÜLERİN OKUNDUKÇA YAŞARSIN
 
31 yıl önce bugün ebediyete uğurlamıştık, sevgili babacığım Mazhar Sakman’ı…
 
Konya oturaklarının “sarı oğlanı” sanki hiç ölmemiş gibi türküleriyle hayatta… her okunan türküde ruhunun şad olduğunu, kulağının Konya semalarında yankılanan türkülerde olduğunu biliyorum…




 
Hem alaylı hem mektepli yanınla şehrin türkü kültürüne çok hizmet ettin ve karşılığında hiçbir şey beklemedin; istediğin tek şey türkülerimizin geleceğe doğru intikal etmesiydi…
 
Notalarını yazdın, gelenekten geleceğe, kaynaktan radyoya, televizyonlara, arşivlere yüzyıl önce okunan haliyle girmesi için çok emek sarf ettin… Vefatından 31 yıl sonra hâlâ senin okuduğun türküler şehir kültürüne renk katıyor.




 
Konya divan ayağına, Âşık Şem’i’nin sözlerini döşeyerek okuduğun Konya Methiyesi şehri anlatan bir eser olarak da geleceğe intikal etmiştir. “Fırın üstünde fırın” ve diğer türkülerimiz her okunduğunda eşlik ettiğini, “aklım çıkıvıracak” dediğini duyar gibiyim…
 
Ruhun şad olsun, türkülerimiz yaşadıkça 12 telliyle özdeşleşen ismin daima anılacaktır… Türkülerin okundukça ölmeyeceksin biliyorum sevgili babacığım…
 
TAHİR SAKMAN
 

05 Eylül, 2025

İNSANLIK AĞARMAZ


 

İNSANLIK AĞARMAZ
 
Yıllar önce gitmiştim Kudüs’e…
 
Enteresan bir enerji var orada sizi karşılayan… Kutsal kitaplarda sözü geçen topraklara ayak basmanın farklı duygu yansımalarına şahit oluyorsunuz ve tabii ki ezilen, toprakları işgal edilen bir halkın çığlığı içinizi parçalıyor…
 
Hele ki çocuklar…
 
Ah o çocuklar ki attıkları taşlara kalkan olacak bir madde henüz icat edilmedi…
 
Tabii bir de oralarda şehit olan dedelerimiz geliyor aklımıza… İngilizlerle bir olup sırtımızdan hançerlendiğimiz…
 
Filistin bizim davamız değildir ama… Filistin bir insanlık davasıdır; modern dünyanın gözü önünde soykırıma tabi tutulan, açlığa mahkum edilen bir halk… Elbette mazlumdur…
 
El Halil’de, evlerine gitmek için turnikeden geçen bir halk, Gazze’de utanç duvarı ki şimdi artık Gazze diye de bir yer yok!
 
Okul çıkışında mini minnacık çocukların attıkları taşlar, modern dünyanın bombalarından daha derin iz bırakmıştı bende ve bu şiiri söylemiştim, içim yanarak…
 
İnsanlık ağarmaz demiştim ve ağarmadı insanlık; şimdi aç bırakarak silahlarıyla yapamadıklarını yapıyorlar…
 
Okullar açılırken… Filistinli çocukların ellerinde artık taş da kalmadı çünkü hepsi açlıkla pençeleşiyorlar…
 
İnsanlık ağarmadı; tam tersi emperyal emeller açığa çıktı…  
 
 
İNSANLIK AĞARMAZ
 
-filistinli çocuklara-
 
el aksa ağarır gün ağarmaz
harem’de sabah yoktur
filistin sürgündür kendine
 
ve çocuklar ebabil kuşları
yürekleri büyük
taşları daha da büyük
ağır mı ağır yüreğimde
batı şeria’da el halil’de gazze’de
çocuk taşlar duadır/ gökyüzünde
 
duvarların ardında saklı
insanlık kan revan
utançtır esarettir umutlar yasaklı
filistinli yaşamak keskin bir bıçak
ağır müslümanlar ağır uykularda
oysa güvercindir çocuklar uyumaz
özgürlük türküsüdür yalın ayak
hasretle titreşen derin sularda
 
kubbet-üs sahra ağarır
insanlık ağarmaz
muallak taşı gibi duygular ayakta
 
bir mermi ilişir gözüme
adresi belli değil
bir silah patlar
insanlık öldü mü ne
 
ezanlar ağarır gün ağarmaz
özgürlüktür barıştır yükselir yücelerde
filistinli çocukların erişeceği yerde
 
TAHİR SAKMAN
 

04 Eylül, 2025

DİMEDİ DİMEYİN ETLEKMEK ÇARPACAK SİZİ!


 Muhterem Nevin Halıcı Hocam hatırlattı, 4 yıl önce paylaşmıştım... ne etli ekmek eskir ne bizim etli ekmek sevdamız:


DİMEDİ DİMEYİN ETLEKMEK ÇARPACAK SİZİ!


Efendim dün etli ekmekten bahsettik ya, nasıl yenildiğini elbette Konyalılar bilir ama bilmeyenler için yazmakta fayda görüyorum:


Bu konuyu sakın hafife alıp da sulandırmayalım lütfen; çünkü etli ekmek biz Konyalılar için bir yaşam biçimidir; düğünlerimizde özellikle sünnetlerde, cenazemizde hep o vardır…


Sanırsınız ki etli ekmek olmazsa cenaze ortada kalacak veya sünnetçi yarım kesecek! (Ama rahmetli kokuyu alır da kalkar gelirse ona ben karışmam!) Sağdıçların da baş yemeğidir etli etmek yani damat etli ekmek yemezse takatsiz kalabilir!

Şimdi lokantalarda çatalla yemek, etli ekmeğe yapılan ağır bir tacizdir. Etli ekmek hazretlerini elinizle bölerek yiyeceksiniz hatta makbul olan öyle tabakta değil eski bir gazetenin üzerine serip yemektir.

Şimdi bir de bize iftira itmeyin okumuyorlar diye; etlekmek yirken her satırını okuruz valla!

Etli ekmeğin ruhu şad olsun istiyorsanız yanında şalgam, kola değil ayran içebilirsiniz. Unutmadan; etli ekmeğe limon sıkılmaz, siz gidin, o limonu aklınıza sıkın!

Baştan alıyorum:

Şimdi etli ekmeği fırından alır almaz mümkünse hiç kestirmeden gazeteye sarıyorsunuz sonra uçarak bizim fakirhaneye geliyorsunuz. Şayet yolu bulamazsanız Kültür Park’ın çimenleri üzerine veya Üçler Mezarlığı’nın duvarının dibine oturup (hastaneye yakın bir yer de olabilir; çünkü adabıyla yemezseniz ilk yardım kolay olur) özenle besmeleler çekerek, iki elinizle koparıp yiyorsunuz. (Beni çağırmazsanız vallahi hakkım kalır!)

Etli ekmeğin yanına üzüm… şimdi Hatıp’ın dimnit üzümlerinin tam zamanı, nasıl gider bir bilseniz? (Kenan Abim hatırlattı; Çumra'nın divleği hele gaşşık gavunu olursa aliyyül âlâ olur.)

Yazın; biber közlemesi, domates, kışın; yeşil soğan veya turp… Bunun haricindeki söğüşlerin hepsi geçersizdir ve etli ekmeğin yanında yeri yoktur. Maydanozu bir tutam serpebilirsiniz.

Bakın Gonyalılar; böyle yimeyenleri görüyorum ve çok üzülüyorum! Etlekmeğe zulüm itmekten vazgeçin! Böyle devam iderseniz, vallaha etlekmek çarpacak sizi, dimedi dimeyin! Benden dimesi…

Şimdi bu kadar lafın üstüne bir şiir söylemezsek; Nevin Halıcı bu yanda, öte yanda da vallaha bu etlekmek, iki yakamdan tutar da sonra hesabını veremem!

ETLİ EKMEK


Canım çekti yine bugün
Aklım aldın etli ekmek
Fırınlarda sıra mı var
Nerde kaldın etli ekmek


Kaburgadan etin kardım
Domatesle biber sardım
Azıcık da soğan yardım
Sanki baldın etli ekmek


Zırh altında sildim seni
Okşayarak dildim seni
Benden önce bildim seni
Aşka geldin etli ekmek


Mayalanıp dinlendin mi
Şu Konya’da ünlendin mi
Koltuklarda inledin mi
Yerken güldün etli ekmek


İlla bir buçuk olmalı
Yanına ayran dolmalı
Nazikçe elle bölmeli
Hep hayaldin etli ekmek


Küreklere verdim seni
Ateşlere sardım seni
Gazeteye serdim seni
Düne daldın etli ekmek


Yalan oldu her şey yalan
Bir rüyadır şimdi olan
İhtişamlı dünden kalan
Bir masaldın etli ekmek


Sanmayınız cefalıyım
Yiyenlere vefalıyım
Etli ekmek kafalıyım
Şimdi bildin etli ekmek


TAHİR SAKMAN

03 Eylül, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 35-36 ÇUHACIOĞLU PEŞREVİ-SANDIKLI'NIN TARLA...



MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 35-36 ÇUHACIOĞLU PEŞREVİ-SANDIKLI’NIN TARLALARI HENDEKLİ
 
Konya oturaklarında ilk çalınan bu eser her ne kadar peşrev diye nitelendirilse de klasik anlamda bir peşrev değildir ve 11 Ekim 1975 tarihindeki kaydın girişinde Mazhar Sakman bundan söz ederek “bu bir girizgâhtır” demektedir.
 
Bilindiği gibi Konya oturakları, “Çuhacıoğlu Peşrevi” ile açılmaktadır. Onsuz Konya oturaklarını düşünmek mümkün değildir. Enstrümantal olarak icra edilen bu peşrev, klasik Türk müziğindeki anlamıyla bir peşrev değildir. Bu bir girizgâhtır, gösteriştir. Konya oturaklarında genel olarak enstrümantal olarak icra edilen bu peşrev, zaman zaman:
 
“İndim yârin bahçesine gülleri var fincan gibi
Yanağında üç beni var her biri mercan gibi
Sarılalım sarmaşalım ikimiz bir can gibi
İkimiz kavledelim ya onu sev ya beni”
 
Diye başlayan sözlerle de nadiren de olsa okunmaktadır.
 
Kaydın başındaki merhum Sakman’ın kısa konuşmasından anladığımız; yayımladığımız bu kayıtların kayda alınmaya başlandığı tarihi de işaret etmekte ve merhum Sakman evlatlarına bir yadigâr olarak bırakmak istediğini ve çaldıkları/çalacakları türkülerin Konya tavrını esas aldığını belirtmişti.
 
Peşrevin arkasında okunan türkü ise Sandıklı’nın tarlaları hendekli ismini taşıyor ve bu türke de peşrevden sonra çalınması adet olan bir türküdür.
 
SANDIKLININ TARLALARI HENDEKLİ
 
Sandıklının tarlaları hendekli
Şimdi kızlar fındık yemez fıstık yer
Benim yârim nerde kaldı gelmedi
    Diyemem diyemem sana diyen dil biter
    Yastık yorgan yerine beyaz kolların yeter
 
Ardıç arasında biter yandaklar
Kiraza mı dönmüş ince dudaklar
Hani senin adadığın adaklar  
    Tabaka benim tütün benim keyf benim
    Öper sever gidersem kâhyam mıdır el benim
 
Türküyü böyle okuyan Mazhar Sakman’ın, türkü defterinde ise ilâve şu sözler yazılıdır:
 
Ayva dibi serin olur yatmaya
Kızlar gelmiş seyrimize bakmaya
Altın ister ak gerdana takmaya
    Tabaka benim tütün benim keyf benim
    Öper sever giderim kâhyam mıdır el benim
 
Türküyü notaya alan Mazhar Sakman, 15 Mart 1963 ve 16 Mart 1963 tarihinde Şehir Postası gazetesinde “Bir Ateş Ver” ismiyle yayımlamıştır. Notanın üzerinde değişik farklı şu güfte yazılıdır:
 
Bir ateş ver cigaramı yakayım
Sen salın da ben boyuna bakayım
Gerdanına liralar mı takayım
    Tabaka benim tütün benim keyf benim
    Ben o yâri severim kâhyam mıdır el benim
 
Bir ateş ver cigaramı yakmaya
Kızlar gelmiş seyrimize bakmaya
Altın ister ak gerdana takmaya
 
Türkünün ilginç metni arasında yer alan “Tabaka benim tütün benim keyf benim/Öper sever giderim kâhyam mıdır el benim” şeklindeki sözler, Konya oturaklarının ve Konyalı hovardaların vurdumduymaz ruh halini yansıtan en iyi örneklerden birisidir.
 
TAHİR SAKMAN


02 Eylül, 2025

“EĞİTİMLE YAZIYLA GEÇİVEREN BİR HAYAT”


 

“EĞİTİMLE YAZIYLA GEÇİVEREN BİR HAYAT”
 
Ne güzel bir hayattır, bilir misiniz?
 
Eğer yazdıklarınızın yüzyıl sonra bile okunacağını ve bir değer olarak nice yüzyıllar kalacağını bilseniz; bütün işiniz, gücünüz yazmak olmaz mıydı?
 
Bu şehirle, Konya ile ilgili olan kişisel tarihleri, anıları çok seviyorum; çünkü onların içinde yaşadığım ve çok sevdiğim şehrin kokuları vardır. Öncesiyle sonrasıyla bu şehre ait olan ne varsa kabulümdür…
 
Profesör Mustafa Özcan Hocam bunu hep yapıyor; yılların ötesine geçerek arşivlerin tozlu, rutubetli, havasız ortamlarında aylarca çalışarak şehrin hatıralarını gün ışığına çıkarıyor. Bir Konyalıdan daha çok vefa duygusuna sarılarak…
 
İki binli yıllarda Hocamla birlikte Şair Panos Özararat’ın şiirlerini derleyerek yayımlamayı planlamıştık ama sanırım telif sorunları yüzünden kalmıştı… O günden bu yana Hocam birçok Konyalı yazarın değerli yazılarını derledi, toparladı, tasnif etti ve yenil nesil Konyalıların istifadesine sundu.  
 
Bazı kitaplar vardır, oldukça gösterişlidir… Bazı kitaplarsa içerdiği bilgilerle kütüphanelerin baş köşesinde yer almayı hak eder ve oldukça gösterişsizdir ama kapağını açtığınız zaman sizi içerisine öyle bir çeker ki çıkamazsınız… Zamanın dehlizlerinde gezerken karşınıza tanıdık simalar, mekânlar çıkar ve hatıraların, makalelerin ışığında geleceğe yürürsünüz…
 
“Bir Cumhuriyet Öğretmeni Namık Ayas’ın Gözüyle Konya” isimli kitapla bunu başarmış Mustafa Özcan Hocam… Babası gibi bir öğretmen olan kızı Günden Ayas Ebesek Hanımefendi, babasının hayırlı bir evladı olarak imzalayarak lütfetmiş, kargodan çıktığı günden itibaren çalışma masamın üstünde sayfalarında… eski şehrin, tazelenmiş yazılarında geziniyorum…
 
Bir eğitimci ve yazarın gözüyle… daha da önemlisi bir başöğretmenin ve kadim bir Konya çocuğunun gözlemlerini okurken merhum Namık Ayas’ın, o eski Konya’nın ne denli bir kültür hazinesine sahip olduğuna bir kez daha şahitlik ediyorsunuz…
 
Edebiyattan şehirdeki kültürel faaliyetlere, Belediye hizmetlerinden gezi yazılarına ve daha nice konuda, çok geniş bir yelpazede yazdığı yazıların içinde Konya ile ilgili her şey vardır. Yeni Konya gazetesinin yazı işler müdürlüğünü de üstlenen merhum Ayas, Konya Gazeteciler Cemiyeti’nin de başkanlığını üstlenmiş ve Konya basın camiasına da önemli hizmetler vermiştir.
 
2001 yılındaki vefatından sonra merhum Şair Feyzi Halıcı şöyle yazmıştır:
 
1950’li yılların güzel Konya’sı
Bir dernekte bütünleşmişti basın dünyası
Başlamıştı kültür tarih sanat kampanyası
Bir tarih gibi bağrımıza bastık bu yası
Rahmetle anıyoruz Başkan Namık Ayası
 
Çizgi Yayınları tarafından yayımlanan kitap büyük boy, 198 sayfa… Namık Ayas’ın biyografik bilgileriyle başlayan kitap, merhumun yayımladığı makaleler tasnif edilerek, 13 bölümde incelenmiş ve makalelerden kesitler sunulmuş. Kitabın sonuna eklenen kaynakça ise araştırmacılar için tam bir hazine değeri taşıyor. Bu sayede merhum Ayas’ın yazılarına kaynağından da ulaşmanız mümkün oluyor.
 
Kitapla ilgili yazılacak çok şey var ama… siz en iyisi kitabı kendiniz okuyun ve okuyunca bana hak vereceğinizi biliyorum. Tüm emeği geçenleri kutlarken, merhum Namık Ayas’a da rahmetler diliyorum.
 
Merhum Başöğretmen Ayas’ın kendi ifadesiyle “eğitimle, yazıyla geçiveren bir hayat” asla geçen bir hayat değildir; yazdıkları şehre ışık tutmaya nice yıllar devam edecek ve geleceğin Konyalısı da rahmet ve minnetle anacaktır.
 
TAHİR SAKMAN
 
 
 

01 Eylül, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 34 HEM OKUDUM HEM YAZDIM


MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 34 HEM OKUDUM HEM YAZDIM


Seferberlik yıllarının acı hatırasından kalan ve birçok varyantı olan bu türkümüzü Mazhar Sakman, Konya tavrıyla söylerken kendisine utla Cenap Kendi, kanunla Kazım Büyükşalvarcı eşlik ediyor.


TAHİR SAKMAN