ZAMAN KAÇKINI
ZAMAN KAÇKINI
Tempus fugit… Zaman uçar
veya zaman kaçkını…
Bazı saatler için
söylenmiş sanki bu Latince deyim… Bazı saatler var zamanı uçuruyor bazıları da
gerçekten zaman kaçkını…
Elimde tam bir zaman kaçkını
saat var... 200 yıla yakın bir zaman diliminden geliyor; kim bilebilir ki hangi
evlerin duvarlarındaki sırlara / zamanlara tik taklarıyla ortak olduğunu… Elli yıla akın bir
zaman diliminde de ailemizde olmalı; çünkü babam Mazhar Sakman'ın Tevkifiye Caddesi’ndeki
saatçi dükkânından kalma.
Aslında ben geçen yıla
kadar fark etmemiştim; hurda denilebilecek saatlerin arasında kendini kaybedip
zamandan kaçmış… Ne zaman ki evden taşındık, bu saatin varlığından haberim
oldu. Tam bir zaman kaçkını kendisini bunca zaman iyi gizlemiş…
Kadranındaki lekeler belki
de o acılardan kalma… ya mutluluk? Mutluluk nedense kolay unutulur ama acılar
öyle mi ya? İnsan bir ömür taşır içindeki acıları… saatler de öyle midir acaba?
Kadranına yansıyan, o hüzünlü günlerin ışığı mıdır? Tik takları ne söyler? Zamana
tanıklık ederken süslediği evlerin duvarlarındaki sırları ifşa eder mi?
Ağırlıkları; acılı
günlerden kalma… tüm acılar, o ağırlıkların içinde saklı… Saatin tik takları
bunları anlatırken, ağırlıkları aşağı doğru iniyor ve tüm hüzünler birden
boşalıyor sanki… Zarif, naif bir zil mutluluklara şarkı söylüyor ama gizli bir
hüzün onu da kemiriyor olmalı ki onun da ağırlığı şarkı bitene kadar boşalıyor…
Neler anlattığını erbabı merak olanlar bilir…
Nicedir bu saat bizde,
babamdan kalma… ne zamandır el atmaya kalksam bir el sanki beni durduruyordu ta
ki geçen haftaya kadar… çok enteresan bir saat, çarklarını, zincirini ve
ağırlıklarını saymazsak tamamı ağaç… ağacın sonsuz ömrünü anlatsın diye mi
acaba?
Günümüzde ormanı ağacı
korumak için verilen mücadeleleri görünce saat başka bir anlam kazanıyor…
Saatin baskıları ağaçtan
yapılmış, ahşap plakalara pirinç burçlar çakılmış ve onların içinde de metal
çarklar yerleştirilmiş oldukça basit ve kullanışlı bir dizaynı var ayrıca saat
başlarında ve buçuklarda saatin kaç olduğunu bildiren ve zile vuran bir tokmağı
var. Ağırlıkla çalışan saatin kadranı oldukça süslü ve bu süslemeler Fransız
malı olduğunu gösteriyor… Ancak el boyaması olan kadranın Edirnekâri olması da mümkün
Elimden geldiğince
hasbelkader saatin bakımını yapıp çalıştırmaya muvaffak oldum. Sarkacı yoktu…
Yıllar önce Konya Sanayisi’nde yaptığım bir duvar saatinin sarkacını buna
adapte ettim… Ayar tutması güzel sadece ağırlığı taşıyan zincir çalışma tarafında
vardı, onun da yarısını çıkarıp zil tarafına taktım. Zaman içinde zincir
bulabilmeyi umuyorum, bu zaman kaçkını için…
Ben de az zaman kaçkını
değilim hani, sıkıldıkça saatlerime kaçıyorum… Eve kurduğum mütevazı atölyemde
onların hatıralarını dinliyorum, ben susuyorum onlar konuşuyor; o tik taklar
neler anlatıyor bir bilebilseniz… bütün sırlarınıza aşinayım haberiniz olsun! Duyabilseydiniz
eğer pilli saatlerinizi bir yere koyar, mekanik saatlerinize yeniden dönüş
yapardınız; çünkü onlar yaşıyor…
Ya sizler, yaşıyor
musunuz? Yaşadığınıza bu “kaldır at” markalı pilli saatler mi tanıklık ediyor?
Kendinizi, hiç pil takılmış
gibi hissettiğiniz oluyor mu? Zemberekle mi çalışıyorsunuz ağırlıkla mı? Ben
ağırlıktan yanayım…
Ve saatlerle birlikte
zaman kaçkını olmayı seçiyorum…
TAHİR SAKMAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.