YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

20 Kasım, 2024

HAYAT BİR RESİMDİ UZAKLARA SAKLANAN


 

Hikâyatı Tahirat Üçlemesi III
 
HAYAT BİR RESİMDİ UZAKLARA SAKLANAN
 
Belki de hayat bir resimdi…
 
Yaşadığımızın tek kanıtı gibi durur karşımızda… yıllar yorulurken kendi merdivenine tırmanmak gibidir bu hayat… ve serüven serüven koşarsınız yalanlarınıza…
 
Batmış bakkal eski defterleri karıştırırmış ya… yok henüz batmadım ama eski defterleri karıştırmayı çok sever oldum nedense!
 
Elimde bir resim (aslında fotoğraf ama resim demek daha bir romantik geliyor bana şimdilerde; çünkü eskiden hep resim derdik, fotoğraf bu kadar yaygınlaşmamışken) solmaya başlayan yıllarımdan kalma…
 
Sarıyakuplu yıllarımdan; 15-16 yaşlarında olmalıyım, milattan önce gibi bir şey… ve o yılların Konyası… (Yılını dimem; şimdi dirsem yaşım ortaya çıkar, hem neme lazım asarı atika diye maazallah müzeye falan kapatırlar!)
 
Saçlarım o yıllara göre oldukça uzun aslında daha da uzundu ama o zamanki resimler kayıp, elimde sadece bu var… Erkin Koray’ın, Ersen’in, Dadaşların, Moğolların; Anadolu Rock ismini verdikleri şarkılarla ortalığı kasıp kavurduğu yıllar…
 
Sarıyakup Caddesi No:66… Su basmanına kadar taş sonrası kerpiç olan evimizde duvarlar ak toprakla cilalı… Ak toprak; saman ve çamurla karılmış ve bir duvarı bağdadiye olan odamın duvarlarındaki samanı kısmen gizliyor ve o duvarlarda Hey dergisinin posterleri… Hani; “oturduğu ahır sekisi, çağırdığı İstanbul türküsü” derler ya hatta onun birden fazlası… Tezatsa tezat, yaşantımız zaten baştan sona tezat!
 
Alice Cooper’ın, John Lemon’ın, Jim Hendrix'in, The Beatles’ın, Elvis Presley'in posterleri yanı sıra, Cem Karaca, Barış Manço gibi müzisyenlerimizin posterleri… Babam hiç karışmazdı ne odama ne kılık kıyafetime… Naylon gömlek… bildiğiniz naylon; kar gibi beyaz yıkardınız, çabuk kururdu ütü mütü istemezdi ama donardınız içinde…
 
Donar mıydık? Asla… üstüne giydiğim suni deri montumla ama illaki gömleğin üst taraftan üç düğmesi çözük olacak…. Zafer’in tozunu attırırdık; şehrin ayazını ciğerlerimize gizli bir iksir gibi çekerken, gecenin bir yarıları sokaklarda dolanırdık…
 
İşin en eğlenceli yanı, tabii bu bugünden bakınca öyle görünüyor, o zamanlar hiç de eğlenceli değildi… Sarıyakup’tan öğleye doğru veya öğlen uykudan kalkıp Tevkifiye Caddesi’ndeki dükkânımıza yollanırken…
 
Önce Eski Garajı… O zamanlar garaj, eski değildi, garaj dediysek; otobüs terminali… Ah o Amele Pazarı! Bugünkü Karatay Belediye binasını Kadınlar Pazarı istikametinde geçince… Oto aksesuarcıları vardı onları geçince yolun ortasında kavşak gibi bir petrol istasyonu ve yolun her iki tarafına kümelenmiş iş arayan, günlük nafakasının peşinde koşan gariban takımı…
 
Kiminin üstü başı perişan… şimdi düşünüyorum da bunlar o insanların iş kıyafeti; malum, baloya gitmiyorlar inşaat işlerine gidiyorlar. Bir araba yanaşmasın veya bir kişi meraklı gözlerle etrafına bakmasın hemen başına, yemek bulmuş kuşlar gibi dolarlardı…
 
Kiminin elinde bel, kürek, mala veya keser gibi aletlerle sanki marifet sahibi olduklarını göstermek istercesine nafakalarının peşinde olan insanlar… Bazıları köyden gelip çevredeki… en meşhuru Taş Han’dı, orada ucuza konaklarlarmış…
 
Bendeniz Amele Pazarı’nı teşrif edince başlardı cümbüş… Sanki gizli bir el o insanları örgütlemiş, seslerini akort etmiş gibi… koro halinde değildi tabii ama mutlaka birkaç kişi ağızlarını yayarak, sanki kelimelerden hınçlarını alıyormuş gibi, o gün yevmiye işi çıkmamış, işe gidememiş olmanın hıncını benden çıkaracakmış gibi:
 
“Anan gibi saç uzatacağına, baban gibi bıyık bırak!”
 
Eh serde gençlik var ya… birkaçını yanıtlamaya kalktım ama hangi birine yetişebilirdim ki hem sonra dayak yemek de var işin ucunda…
 
Artık bana kalan başımı öne eğip hızlı adımlarla oradan uzaklaşmak olurdu…
 
Hayat bir resim… Hayat bir resimdi; çok uzaklara saklanan…
 
Siz, hangi resmin arkasında saklanıyorsunuz kuzum?
 
TAHİR SAKMAN
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.