HAYAT BİR RESİMDİ UZAKLARA SAKLANAN

Hikâyatı Tahirat Üçlemesi
III
HAYAT BİR RESİMDİ UZAKLARA
SAKLANAN
Belki de hayat bir
resimdi…
Yaşadığımızın tek kanıtı
gibi durur karşımızda… yıllar yorulurken kendi merdivenine tırmanmak gibidir bu
hayat… ve serüven serüven koşarsınız yalanlarınıza…
Batmış bakkal eski
defterleri karıştırırmış ya… yok henüz batmadım ama eski defterleri
karıştırmayı çok sever oldum nedense!
Elimde bir resim (aslında
fotoğraf ama resim demek daha bir romantik geliyor bana şimdilerde; çünkü
eskiden hep resim derdik, fotoğraf bu kadar yaygınlaşmamışken) solmaya başlayan
yıllarımdan kalma…
Sarıyakuplu yıllarımdan;
15-16 yaşlarında olmalıyım, milattan önce gibi bir şey… ve o yılların Konyası…
(Yılını dimem; şimdi dirsem yaşım ortaya çıkar, hem neme lazım asarı atika diye
maazallah müzeye falan kapatırlar!)
Saçlarım o yıllara göre
oldukça uzun aslında daha da uzundu ama o zamanki resimler kayıp, elimde sadece
bu var… Erkin Koray’ın, Ersen’in, Dadaşların, Moğolların; Anadolu Rock ismini
verdikleri şarkılarla ortalığı kasıp kavurduğu yıllar…
Sarıyakup Caddesi No:66… Su
basmanına kadar taş sonrası kerpiç olan evimizde duvarlar ak toprakla cilalı…
Ak toprak; saman ve çamurla karılmış ve bir duvarı bağdadiye olan odamın
duvarlarındaki samanı kısmen gizliyor ve o duvarlarda Hey dergisinin
posterleri… Hani; “oturduğu ahır sekisi, çağırdığı İstanbul türküsü” derler ya hatta
onun birden fazlası… Tezatsa tezat, yaşantımız zaten baştan sona tezat!
Alice Cooper’ın, John
Lemon’ın, Jim Hendrix'in, The Beatles’ın, Elvis Presley'in posterleri yanı sıra, Cem Karaca, Barış Manço gibi
müzisyenlerimizin posterleri… Babam hiç karışmazdı ne odama ne kılık kıyafetime…
Naylon gömlek… bildiğiniz naylon; kar gibi beyaz yıkardınız, çabuk kururdu ütü
mütü istemezdi ama donardınız içinde…
Donar mıydık? Asla… üstüne
giydiğim suni deri montumla ama illaki gömleğin üst taraftan üç düğmesi çözük olacak….
Zafer’in tozunu attırırdık; şehrin ayazını ciğerlerimize gizli bir iksir gibi
çekerken, gecenin bir yarıları sokaklarda dolanırdık…
İşin en eğlenceli yanı,
tabii bu bugünden bakınca öyle görünüyor, o zamanlar hiç de eğlenceli değildi… Sarıyakup’tan
öğleye doğru veya öğlen uykudan kalkıp Tevkifiye Caddesi’ndeki dükkânımıza
yollanırken…
Önce Eski Garajı… O
zamanlar garaj, eski değildi, garaj dediysek; otobüs terminali… Ah o Amele
Pazarı! Bugünkü Karatay Belediye binasını Kadınlar Pazarı istikametinde
geçince… Oto aksesuarcıları vardı onları geçince yolun ortasında kavşak gibi
bir petrol istasyonu ve yolun her iki tarafına kümelenmiş iş arayan, günlük
nafakasının peşinde koşan gariban takımı…
Kiminin üstü başı perişan…
şimdi düşünüyorum da bunlar o insanların iş kıyafeti; malum, baloya gitmiyorlar
inşaat işlerine gidiyorlar. Bir araba yanaşmasın veya bir kişi meraklı gözlerle
etrafına bakmasın hemen başına, yemek bulmuş kuşlar gibi dolarlardı…
Kiminin elinde bel, kürek,
mala veya keser gibi aletlerle sanki marifet sahibi olduklarını göstermek
istercesine nafakalarının peşinde olan insanlar… Bazıları köyden gelip
çevredeki… en meşhuru Taş Han’dı, orada ucuza konaklarlarmış…
Bendeniz Amele Pazarı’nı
teşrif edince başlardı cümbüş… Sanki gizli bir el o insanları örgütlemiş,
seslerini akort etmiş gibi… koro halinde değildi tabii ama mutlaka birkaç kişi
ağızlarını yayarak, sanki kelimelerden hınçlarını alıyormuş gibi, o gün yevmiye
işi çıkmamış, işe gidememiş olmanın hıncını benden çıkaracakmış gibi:
“Anan gibi saç uzatacağına,
baban gibi bıyık bırak!”
Eh serde gençlik var ya…
birkaçını yanıtlamaya kalktım ama hangi birine yetişebilirdim ki hem sonra
dayak yemek de var işin ucunda…
Artık bana kalan başımı
öne eğip hızlı adımlarla oradan uzaklaşmak olurdu…
Hayat bir resim… Hayat bir
resimdi; çok uzaklara saklanan…
Siz, hangi resmin
arkasında saklanıyorsunuz kuzum?
TAHİR SAKMAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.