DÜNYA NE Kİ KONYA GİDER (SEYİT ABİ)
/ne zaman unutsam adını
ölüm gelir vurur tokadını/
demişim Seyit abiyi sonsuza uğurlarken…
Sonra eklemişim:
/bir dost gider dünya gider
dünya ne ki konya gider/
Bir şehri koşulsuz sevmenin… aslında koşulsuz sevilen ne bir şehirdir ne bir mekân; o ulaşılamayan esrik bir sevgili gibi hasretiyle yanmanın marifetinde dökülen gözyaşıdır…
O hayalden öteye düşen bir sevgilidir; gözleri Samanyolu’dur, elleri ay ışığı…
Kimsecikler göremedi aslında; o, içinde yanan bir ütopyanın gönüllü kurbanı oldu…
Aranılan hangi Konya’ydı dersiniz?
Moğol vurgunu yemiş bir şehirden arta kalanlar… Sanat, edebiyat, kültür, folklor; illaki folklor, halkın… Konyalının bağrına ateş döken kelimelerden oluşan türküler…
"Emmiler emmiler Türkmen emmiler
Uzun entarili salma yenliler"
Kimdi bu emmiler, kimdi bu uzun entarili salma yenliler?
Tıpkı türküdeki gibi bir ütopyaydı bizim sevdamız; tıpkı Seyit abinin sevdası gibi baştan sona hayale dönen, gerçeğin hayale döndüğü, hayalin gerçeği yendiği bir ütopya bu…
Bu Konya hangi Konya?
Ne sizin gerçeğiniz ne bizim düşlerimiz… hepsi bir yalanın peşinde koşan vahşi taylar gibi… ne gözleriniz görebildi ne biz anlatabildik; bu Konya, Selçuklu’nun, Türkmenlerin yasıyla büyüyen, gecelerini oturakların çırıl çırıl türkülerinde harman edip savurmasıyla teselli aradığı şehir…
O şehir… “O şehir” demiştim naçizane:
/o şehir ki konya’dır
umutlarımın kurdudur
yurtsuzluğumun yurdudur/
Dokunmasınlar istedik sadece… düşlerimize, ütopyalarımıza dokunmasınlar istemiştik…
Selçuklu kültürünü aradık… Gevale Kal’ası düşerken… düşen Türkmen başlarıydı hey Konyalı! Yasını bile tutamadığımız… Oğuzlardı, bildiniz mi?
Boynumuzda Fatih’in fermanı…
Sonrası bir suskunluktu… yüzyıllar sustu sonra bin yıllara mı geldi sıra?
"Kaleden kaleye urgan gererler
Atları çayırda yayan gezerler"
Yayan yapıldak yollara düştük… adım adım, santim santim aradığımız Selçuklu asırlarından bir esintiydi…
Oysa biz çoktan gömülmüştük:
/kartal kanatlarımı
gömsem de sokaklarına
yine de sana yenilmemişimdir/
Yenilmedik Seyit abi… Yenilsek de yenilmedik; sen, sırlı dağların efsunuyla büyüttüğün çiçeklerin kokularını bir tütsü gibi kokladıkça ve sundukça hayata hep yeniden… bize eskimek yakışmaz Seyit abi!
Türkmen emmilerin avazesi dolduruyor kulaklarımı ve ben sensiz, Gevale’de düşen Oğuz başlarının yasını tutarken, Miryokefalon’da sevinç yumağına dönüyor; içim cihana sığmıyor lakin Konya’ya sığıyor, çok garip:
/bir dost gider dünya gider
dünya ne ki konya gider/
Dünyadan geçmişiz belki ama Konya’dan asla, asla Seyit abi asla, o emmilerin atları çayırlarda… Orta Asya steplerinden kopup gelen rüzgârlar bir gün yine esecek!
/dünya ne ki konya gider/
Sen gidersin Seyit abi, Konya gider…
TAHİR SAKMAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.