BU SEVDAYI AKLINIZ ALMAZ
BU SEVDAYI AKLINIZ ALMAZ
Yeri geldi kavga ettik;
kavga ettiğimizin aslında kendimiz olduğunu bilmeden…
İçimizde kopan fırtınaları
şehre bağladık ve şehir insanının gittikçe kozmopolit bir hale gelen
yaşantısına bakıp… oysa şehrin ne günahı var ki?
Günahkâr olan, şehre
yüklediğimiz anlamlardı; günahlarımızın cürmümüzü bile aşmasına bakmadan!
En güzel kavgamızı yine bu
şehre verdik; yaşam adına, özlemlerimiz adına ve geçmişin değil aslında dünden
bakıp geleceğin kavgasını verdik… En güzel şiirlerimizi bu şehrin
hayallerimizdeki karşılığına söyledik; belki bir gün anlık bile olsa sevmekten
vazgeçme düşüncesine kapılma korkusuyla…
Selçuklu’nun kadim
zamanlarına adadık umutlarımızı… Moğol yangınları şehre yas düşürürken Sultan
Alâaddin’in imdadını duyduk Kösedağ’dan… Sultanül Ulema şehrin ufuklarında
belirdiğinde, Hz. Mollayı Rum’un nefesini tuttuk; avuçlarımızda ateş tutar
gibi…
Yüreklerimiz ne zaman
yangın ertesine dönse; taşına, toprağına sinen isimsiz dervişlerin sema sema
tapşırmalarına susadık; kalbimiz, şehrin kalbine gömülürken…
Konya’nın antik
çağlarından kopup gelen ikonaların izini sürerken bir baktık ki medusa her
yerimizi istila… Bir Konyalı ah ederse, çavgın sazlar dile gelmez mi?
Şu Konya’dır asıl benim
vatanım
Gel Konyalı iki kadeh
atalım
Şehrin ruhu, ruhumuza yön
verirken… bir ütopya da olsa Selçukyalı olmanın gururu:
Emmiler emmiler Türkmen
emmiler
Uzun entarili salma
yenliler
Başka yerde yaşamak değil
bu; Konya’nın özüne, sözüne, sazına dökülüp gelen bir aşkın tezahürü… Ne o
bizsiz ne biz onsuz… Bizsiz belki olur ama… şehri kim yazar, kim söyler
destanını… Mahbub Efendi:
Ser encamı dillim eylesem
tahrir
Nüsha-i kübraya derkenar
olmaz
Ahvalimi bir bir eylesem takrir
Yazan katiplerde iktidar
olmaz
Sonrası laf-ü güzaftır…
Kavgamız ne kadar yamansa o kadar sevmişizdir biz bu şehri… bilek güreşi tutar
gibi yürek güreşi tutmuşuz asırlar öncesinden:
Kara biber aş olmaz
Bundan ince kaş olmaz
Bundan ince kaş olsa
Konyalılar baş olmaz
Biz “baş” olmadık…
bastığınız toprağın zerresinde gizlenmekti muradımız:
Peşkir aldım direkten
Bir ah çektim yürekten
Ben bu dertten iy’olmam
Hekim gelse Frenk’ten
Bu sevdayı yüreğinde
taşıyan bilir; tozlu sokaklarını arşınlarken, kaldırımların jilet yüzünde yatan
bilir; ayazını ömrüne katan bilir… Ah, Şem’i Baba ah:
Bülbülden bir nida…
güllerimizi solduramayacaklar; bu şehrin sevdası bir kuru lafa sığmaz, sizin
aklınız da almaz… Nasıl ki Şems’i, Mevlâna’yı almadığı gibi…
Ama… “yüreğiniz almaz”
demedim… henüz!
TAHİR SAKMAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.