YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

30 Eylül, 2024

GAZETE KUPÜRLERİ


 

GAZETE KUPÜRLERİ
 
Elimde bir gazete kupürü var… Sizlerde de böyle bir merak var mı bilmiyorum ama bizden öncekiler ve bizim kuşağın enteresan bir hobisi vardı; beğendiği yazıları kesip saklamak… özellikle kültürel yazıları kaynak olması açısından kesip saklardık…
 
Bendeniz ne yazık ki bu önemli arşivin büyük bir bölümünü evden eve taşınma ve yer sorunu yüzünden kaybettim… Ağlasam mı, neye yarar ki? Elbette bunlar gazete ve dergi arşivlerinde yeniden okunmayı bekliyor ama… kaçımız okuyabilir veya okumak için zaman bulabilir ki?
 
Bu sararmış, solmuş ama canlılığından hiçbir şey yitirmeyen gazete kupürlerinden bir tanesi elimde… Titreyen ellerimle okuyorum, merhum Edip Yılmaz Anadolu’da Hamle gazetesindeki Pencere isimli köşesinde 28.7.1967 tarihinde yazmış… 57 yıl önce…
 
Merhum Edip Yılmaz, babamla öğretmen okulunda başlayan otuz yılı aşkın arkadaşlığından söz ederek başlıyor yazıya ve -daha önce söz ettiğim bir yazıda Sakman’ın Konya Belediye Bandosunun kuruluş aşamalarında verdiği dilekçeden söz etmiştim- bando şefliğine Sakman’ın getirilmedinden bahisle üzüldüğünü anlatıyor.
 
Yazıda söz ettiği folklorcu ise tahminime göre hemşehrimiz İhsan Hınçer olmalıdır. Yazıda Sakman’ın okullarını da karıştırmış olmalı merhum Yılmaz; çünkü, Sakman İzmir Muallim Mektebi’nden değil Konya Muallim Mektebi’nden İzmir’e nakledilmiştir.
 
Sayın Yılmaz’ın yanıldığı noktalardan birisi de Sakman’ın görev yaptığı yerlerden Ladik Akpınar Köy Enstitüsü’dür. Edip Yılmaz’ın aklında öğretmen okulu olarak kalmış olmalıdır. Yazıda bahsettiği müfettiş ise bir dönem TRT’in en önemli spikerlerinden hemşehrimiz Tarık Gürcan’ın babası Cavit Gürcan’dır. Cavit Bey o dönemlerde Konya’da ilköğretim müfettişidir ve Sakman’ın Ladik Akpınar Köy Enstitüsü’nde görev yapması için teşvik etmiştir.
 
Hepsini rahmetle anıyorum…
 
Merhum Yılmaz’ın "Bir folklor üstadı" başlıklı yazısı şöyle:
 
 
"Şehrin bir ana caddesinde, çok mütevazı bir saatçi dükkânı vardır. Bu dükkânda, bütün Konyalının tanıdığı ve sevdiği bir folklor üstadı çalışır: Mazhar Sakman.
 
Otuz senelik bir geçmişe dayanan arkadaşlığımız, öğretmen okulundan başlar; hep Sakman’la. Bir gün arkadaşlık anılarımızı tazelemek için dükkânına uğradığım zaman, içerde oturan bir[iyle] tanış[t]ırdı, Mazhar beni. Bu şahıs İstanbul Türk Folklor Araştırması dergisindendir ve sırf Mazhar’la folklor yönünden görüşmek için Konya’ya gelmiştir.
 
Halk türküleri, toplum gelenekleri gibi varlıkların çeşitli yönlerinden eser veren ve toplayan Mazhar Sakman, Konya’nın asil ailesine mensuptur. On bir yaşında iken hıfza başlamış ve hıfzı ikmal etmiştir. İlk ve ortaokulu bitirince öğretmen okuluna devama başlamıştır. Musikiye olan aşırı istidat ve arzusundan zamanın okul yöneticileriyle geçinememiş ve İzmir Öğretmen Okulu’ndan kendi dileği ile başka bir okula nakli yapılmıştır. Okulun son sınıfında bulunduğu sıralarda saz ve söz âlemlerine kendini kaptırmış ve bu yüzden okulu terk etmek zorunda kalmıştır.
 
Konya’ya gelen Sakman. Ekekon ve Sürat matbaalarının makinistliği yapmış ve sonra askere alınmıştır. Askerlik görevi sırasında, bando birliğine seçilmiş ve buradaki başarısından dolayı Bando başçavuşu olarak 10 yıl bu görevde kalmıştır. Ve 944 yılında kendi dileği üzerine, görevinden ayrılmıştır.
 
Konya’da bulunduğu sıralarda, bir müfettişin devamlı ısrarlarına dayanamayarak Lâdik Öğretmen Okuluna divan sazı öğretmeni olarak tayin edilmiştir. Burada kaldığı beş yıl içinde başarılı bir musiki çalışmasını göstermiş ve 40 kişilik armoni mızıkasını kurmaya muvaffak olmuştur. Bu süre içinde, zamanın Milli Eğitim Bakan Haşan Ali Yücel’ in yazılı takdirine hak kazanmıştır.
 
Batı müziğinin de bütün şubelerini iyi bilen, makamı ile icra eden Mazhar, zamanımızın divan sazı üstadı olduğu kadar da tambur üstadıdır. Geceleri çalıştığı pavyonda tamburu ile halkı coşturan bu biricik üstat halk musikisinin bütün şubelerine vakıf bulunmaktadır.
 
Öte yandan folklordaki divan koşma ve semaileri hakkiyle icra eden ve söyleyen bu halk türküleri üstadının belediye bando şefliğine getirilmemesi folklor seven Konyalılar arasında ayrıca bir üzüntü kaynağı olduğuna ifade etmek isterim.
 
Konya folklor âleminin yalnız ayakta kalan bu üstadına uzun yıllar ömürlü olmasını Tanrı’dan ancak niyaz etmekten başka bir dileğimizin olmadığını söylemek istiyoruz, aziz okuyucular!"
 
 
TAHİR SAKMAN       
 
 
 

28 Eylül, 2024

ARŞİVİNİZE KAZANDIRIN


ARŞİVİNİZE KAZANDIRIN

"Türk'ü anlamak için türkü dinlemek gerek."

Kadim bir başkent olmanın onurunu hâlâ üzerinde vakurla taşıyan Konyalıyı anlamanın da bir yoludur Konya türküleri...

2015 yılında yaptığımız bu konseri dinlerseniz, şehrin nasıl bir kültürel miras taşıdığını göreceksiniz...

Arşivlerinize bu konser kaydını kazandırın; çünkü tekrarı olmayanlar arasına giriyor...

TAHİR SAKMAN

27 Eylül, 2024

ŞİİRİSTAN

 


ŞİİRİSTAN
 
her şey şiir olsaydı bir şiire mutluluk
bir şiire ortak yaşamlar adil paylaşımlar
bir dörtlüğe mesela gökyüzü verseydik
yanında kuşlar bulutlar gibi duygular
her şiir bir sınır kaldırsaydı barış olsaydı
mısralar gibi kardeş olsaydı insanlar
 
ve yaşamın şiirine kulak verseydiniz
doğaya açsaydınız kalbinizi
                               anlardınız
bir dizesine neden bir ömür verdiğimizi
 
/mutluluktur her yaştan
yaşam tek bir ülkedir şiiristan/
 
TAHİR SAKMAN


21 Eylül, 2024

RAKIDIR RAKI


 

RAKIDIR RAKI
 
deniz dünden sarhoş/ balıklar sevdalı/ şarkılar yarım/ bu antalya rakı olmalı/


TAHİR SAKMAN
 

16 Eylül, 2024

HAYATI DÜNLERDEN OKUMAK


 

 

HAYATI DÜNLERDEN OKUMAK
 
Hayatı dünlerden okumanın gerekliliğine inanan insanlardanım ama o dünler yarınlarımıza ışık tutabiliyorsa…
 
Değilse; ne anlamı olabilir ki?
 
Elimde bir belge var; 1950 yılından kalma, oldukça da enteresan:
 
CHP Konya Halkevi antetli bir kâğıda, dönemin Halkevi Başkanı Av. Suad Abanâzır imzalı Belgede Gar Şefliğine hitaben şöyle yazıIı:
 
“Evimiz Millî saz ekibinden yukarıda isimleri yazılı ve fotoğrafları yapışılı beş arkadaş Millî kültürü sağlamak üzere İzmir’de tertiplenen Konya Gecesine gideceklerinden Konya-Afyon-İzmir, İzmir-Konya tenzilatlı tiren tarifesinden faydalanmalarını rica ederim. 12/Mart/1950”
 
İsimleri ve fotoğrafları olan sanatçılarımızın isimleri ise şöyle:
Mazhar Sakman, Naci Özüm, Abidin Özlüoğlu, Orhan Kurşun, Muammer Eröz.
 
Üzerinden 74 yıl geçmiş… İnsanımızın nasıl bir kültürel faaliyet içinde olduğunu görüp de hüzünlenmemek mümkün mü? Hele bir de programın içeriğine bakınca daha da bir hüzünleniyor insan… Yazıya, Eğlence Programı adı altında eklenen belgede programın zenginliği ve tartışmasız kalitesi ön plana çıkıyor:
 
1-İstiklâl Marşı
2-Bandodan parçalar
    a)    Dağbaşı
   b)    Ouverture de mon Roi
   c)    Arap Havası
3-Ağır Zeybek, Somalı
4-İsmet Tok’tan şarkı
5-Deynek Oyunu
6-Kordon Zeybeği, Davas Zeybeği
7-Çiğdem Der ki
8-Şiir
9-Komedi
10-Timürağa, Abdurrahman Halayı, Sivas Ağırlaması
11-Deve Oyunu
12-Bando’dan Parçalar
       a)    Şehnaz
       b)    Çoban Kızı
       c)    Kozan Marşı
13-Horan



 
Tenzilatlı bilet istendiğine göre o dönemlerde sanatçılara trenlerde indirim yapılıyormuş. Nereden nereye geldiğimizi görebiliyor musunuz? Sanatçıya, sanata verilen önemi, programın kültürel zenginliği…
 
Bir de günümüzde sanat adına(!) yapılan şımarıklıklar…
 
Dengeyi tutturduğumuz gün yolumuz daha da aydınlık olacak…
 
TAHİR SAKMAN
 
 
 

12 Eylül, 2024

DAMARLARI KOPARMAK


 

DAMARLARI KOPARMAK
 
Sahi dün müydü yaşadıklarımız? O dün çok uzaklara mı gitti, bir daha gelmeyecek mi?
 
Sanattan kopuk yaşayanlar var içimizde ve bunlar ne yazık ki gün geçtikçe toplumdaki etkinliklerini artırmanın yollarını arıyorlar…
 
Tiyatro yok, sinema yok, türkü yok, şarkı yok… Kitap dersen okumuyorlar, okudukları çok sınırlı… Dünyaya tek bir pencereden bakıyorlar, hayatı sanki dondurmuşlar hepsine aynı reçete sunuyorlar.
 
Yaşam biçiminize de karışıyorlar…
 
Dünün Konya’sı…
 
Dede Bahçesi’nde orkestra çalıyor ve aileler müzik dinliyor, dans ediyor… Yaklaşık altmış yıl öncesinden söz ediyorum…
 
Çocukluğumun sisleri arasından çıkıveriyor; şimdi Karayolları lojmanı olan alanda Karayolları’nın bahçesi vardı, yaz akşamlarımızı şenlendirirdi. Kafkas kıyafetleri giymiş… Ne korkardım; başında kara kalpak, uzun etekleri olan bir giysi, göğsünde parlayan ve neredeyse bedeninin her tarafına asılmış bıçakları olan bir adam. Yardımcısı kadını düz bir tahtanın önüne dikerek bıçaklar atardı. İzleyicilerin hepsi nefesini tutmuş izlerdi. Neşe Karaböcek yengemiz… Bestekâr Timur Alpsakarya abimizin abisinin eşiydi ve orada sahne aldığını da hatırlıyorum hayal meyal…
 
Gar Aile Bahçesi’ni hepiniz bilirsiniz zaten… Yaz akşamları Konyalı şıkır şıkır giyinir ve bu mekânları şenlendirirdi.

Merhum Rafet Ekentok (Fotoğraf: T. Sakman Koleksiyonu)


 
1952 yılında Halkevlerinde saz yarışması yapılmış sonra yapıldı mı bilmiyorum ama o yarışmanın galibi merhum Rafet Ekentok olmuş. Sonraları bildiğiniz gibi Konya Turizm Derneği öncülüğünde Âşıklar Bayramı yapılmaya başlanmış. Feyzi Halıcı’nın çabası sayesinde yıllarca bu şehir Âşıklar Bayramı ile anılmıştır.
 
Bir ara Konya Fuarı’mız vardı… Tarih oldu; büyüğünü yapıyoruz denilerek fuar alanı Kültür Park’a çevrildi, İstanbul yolunda bir arsa gösterildi daha büyüğünü yapacaklardı… Şimdi hatırlayan bile yok!
 
Dünün sosyal hayatı oldukça canlı Konya’sından bugün artık eser bile kalmadı… Elbirliğiyle hepimiz bir şekilde katkı sağladık ve yok ettik…
 
Elimde bir madalyon var, üzerinde “Halk Eğitimi Konya Folklor Festivali 1973” yazıyor. Babamın eşyaları arasından çıktı. Ben hiç hatırlamıyorum böyle bir festivali ama yapılmış ki böyle bir madalyonu da babama takdim etmiş olmalılar.

10 Temmuz 1999 tarihinde Meram Köprüsü'nde yapılan 1. Türk Şenliği'nden bir görüntü. Soldan sağa; Tahir Sakman, Orhan Kahveci, merhum Ersin Ekentok, Celalettin Ekentok, Saim Kayhan, Hamdi Özdinastı, Fatih Çinioğlu. (Fotoğraf: T. Sakman Koleksiyonu)


 
Meram Köprüsü’nde, 1999 ve 2000 yıllarında “Konya Türküleri Şenliği” hazırlamış ve sunmuştum iki yıl üst üste… Sonrası yok!


12 Temmuz 1999 tarihli Yeni Gazete'de şenlikle ilgili haberin kupürü...


 
Kendi kültürüne yabancı bir nesil yetişiyor… Ecdat türkülerini söylemeyen, haberi olmayan bir nesil… Tabii bunun tam aksine türkülerine sahip çıkan çalıp söyleyen gençlerimiz de var. Sosyal medyada sıkça görüyoruz. Türkülerimize sahip çıkmışlar çalıp söylüyorlar ki oldukça da başarılı olanlar da var içlerinde…
 
Peki bizim böyle gençleri çatısı altında toplayacak bir yapımız var mı? Biz olanlara bile sahip çıkamadık ki…
 
Sanata, müziğe karşı çıkmanın mantığını anlamak zor. Ulu Önder Atatürk ne güzel söylemiş:
 
“Sanatsız kalan milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir…”
 
Sizin hangi damarınız kopuk?
 
TAHİR SAKMAN





10 Eylül, 2024

SAHİ SEVR’İ KİM İMZALAMIŞTI?


 

SAHİ SEVR’İ KİM İMZALAMIŞTI?
 
Sanki Sevr’i padişah ve onun kukla hükümeti imzalamamıştı(!) …
 
Sanki Anadolu’ya Yunan çıkmamıştı, Antep’te kahraman halk Fransızlara karşı kazma kürekle savaşmamıştı(!). Maraş’a da zaten öylesine verilmişti kahramanlık unvanı(!) … Urfa’ya da ayıp olmasın diye şanlı demişlerdi(!) … Öyle mi?
 
Atatürk ve silah arkadaşlarına terbiye sınırlarını aşacak şekilde laf söylemeyi marifet sayıyorlar… Bir de nargile kafelerde dumanlanmış kafalar var; ellerinde marpuçla… silahla, kanla, gözyaşıyla savaşmış insanlara laf söylemeye cesaret edebiliyorlar…
 
Bu kadar nankör olmayı nasıl başarıyorsunuz kuzum, anlayamıyorum…
 
Eğer o ismini anmaktan imtina ettiğiniz insanlar olmasaydı; bugün değil camileri, seccade serecek toprak bulamayacaktınız…
 
Unutmayın; Millî Mücadele aleyhine fetva veren sözde hocaları, sözde müftüleri… Yunan ordusuna halifenin ordusu diyebilecek kadar alçalabilenleri…
 
Aşağıdaki fotoğrafları Anıtkabir Müzesi’nde çekmiştim; Dürrizade’nin hıyanet fetvası ve ona karşı 153 Anadolu Müftüsünün hazırladığı ve Mehmet Rifat Börekçi’nin yayımladığı karşı fetva…
 
Yunan ve İngiliz uçaklarından atılan hıyanet fetvasına kanan masum, saf Anadolu halkı… Maalesef birçok yerde isyan çıkmış. Bunlardan üç tanesi de şehrimiz sınırları içerisinde yer alıyor ama hepsi de kırsal kesimde. Delibaşı isyanında, Konya şehir merkezini bir süre ele geçirseler de sonları hüsran… Konyalı hiçbir zaman bunlara prim vermemiştir. Öyle olmasaydı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Batı Cephesi Karargâhı’nı Akşehir’e kurup sırtını Konya’ya yaslar mıydı? Millî Mücadele’de en çok şehit veren illerin başında Konya’nın gelmesi de bunun ispatıdır.
 
Ve ilk Meclisten bir fotoğraf daha Meclis Başkanı ve vekilleri… çok şey anlatıyor…
 
Ruhları şad olsun…
 
TAHİR SAKMAN








 

09 Eylül, 2024

NARİN

                          




NARİN
 
narin narin
kalplerde en güzel yerin
 
narin narin
sustu dünya derin derin
 
hayat narindi
siz değilsiniz
fidan yolmakta üstünüze yok
güneşe doğuyorsa düşlerimiz
narinler için
 
narin narin
akmasın o dere serin serin
 
narin narin
susmayın yaşamı çağırın
çocuklar ölmesin isterim
 
TAHİR SAKMAN
 

 



07 Eylül, 2024

EREMEDİM VEFASINA DÜNYANIN


 

EREMEDİM VEFASINA DÜNYANIN
 
Ah babacığım, ah!
 
7 Eylül 1994… Sensiz geçen 30 yıl; sanki sabah erkenden beni kaldırıp Sarıyakup’taki bağ evimizin önünden geçen şehir ırmağını tutup, bağı sulayalım diyecekmişsin gibi geliyor…


Sarıyakup Caddesi No: 66... Cümle kapısında Mazhar Sakman, MİFAD'dan derleme için gelen Folklor Uzmanı Yaşar Doruk ile birlikte... (Fotoğraf: T. Sakman Koleksiyonu) 

 
Bağ puştalarının arasında, suyun ne kadar yükseldiğini sürekli kontrol ederken en az bir Konya türküsünün coşkunluğu içinde olduğunu bilirdim bilmesine de yine de sana içimden kızardım; sulamasak ne olurdu ki?


Yıl 1978… Soldan sağa; merhum Selçuk Es, kız kardeşim Vesile, merhum Mazhar Sakman, THM sanatçısı merhum Kemal Koldaş. Sarıyakup Caddesi’ndeki bağ evimizin bahçesinde bir derleme esnasında. Foto: T. Sakman Koleksiyonu.

 
Senden sonra sulamadık babacığım, üzgünüm… O bağların, o ağaçların kıymetini bilemedik; hoyrat ellerimizle onları susuz bıraktık… Önce çayları kuruttuk, Ayvalı Sokak’tan sevgiliye koşarcasına kıvrılarak gelen çayı kuruttuk sonra ranta kurban ettik şimdi eyvah diyoruz… O yarı kâgir yarı kerpiç evimizin bağdadiye duvarlarında sesin yankılanmıyor artık… Ne bağ ne ev kaldı; ak toprakla sıvalı evimizin ağzı açığına gizlenmeye çalışan hatıralarımız da yok artık… Yüklükler bile çekemedi bu ağır yükü de yıkıldı gitti…
 
Onca işin arasında bir de ineklere bakardın; sevgi dolu yüreğin, o hayvanların, dilsiz hayvanların merhametle beslenmesi gerektiğini söyler, ellerinle onları beslerdin…



İTÜ Akademisyenlerinden Halk Bilimci, Süleyman Şenel, Mazhar Sakman'dan türkü derlerken...


Ah babacığım, ah!
 
Sanki akşama yapılacak olan oturağa; ünlü sanatçılardan tutun da devlet erkânına, edebiyatçılara, akademisyenlere, derlemecilere varana kadar geniş bir yelpazede katılımın olacağa oturağa hazırlık yaparcasına 12 tellinin akordunu bilmem kaç kez düzeltip heyecanla; akşamı, horozların ötmemesini isteyerek bekleyeceksin gibi geliyor…

Abidin Özlüoğlu, Mazhar Sakman ile birlikte... (Fotoğraf: T. Sakman Koleksiyonu)


Bir koşu, Abidin Amca’nın, Mengene Caddesi’ndeki İlyas’ın Kavakları’na varmadan hemen sokağın sonundaki evine gider, akşamki oturağın haberini verirdim. Oturak lafını duyunca Abidin Amca’nın gözleri parlardı ve herkesten önce elinde cümbüşüyle o gelirdi… 12 tellinin sesini bastırmasın diye tarak takarak çalardı. Abidin Amca, Menteşeli türküsünün hikâyesinden çıkıp gelirdi sanki… Ninesi Alim Hoca’nın yaktığı türkünün satır aralarında ben, hep Abidin Amca’yı arardım…Türkü; seferberlik yıllarının, Millî Mücadele’nin, Türk’ün dünyaya meydan okuduğu yılların sanki bir özeti gibiydi…
 
Ah babacığım, ah!
 
12 telli şimdi sensiz çok yetim… Geçmişin ihtişamıyla avunsa da odamın duvarında Konya tezenesi atılmasını bekliyor ama korkarım ki çok bekleyecek…
 
Türkülerimiz zaten hem yetim hem öksüzdü, şimdi daha da bir yetim ve öksüz… Sahipsiz…
 
Hani sen, o koca elli adam, Gökmen Hasan Hüseyin Ağa’dan yadigâr bir türkü söylerdin ya “Eremedim vefasına dünyanın/ Bülbül Konmuş sarayına Konya’nın diye… Biz de eremedik sevgili babacığım bu dünyanın vefasına…
 
Daha da kötüsü ne o Konya kaldı ne o saray… Bülbül dersen onu da vuralı çok oldu babacığım, çok…
 
Şimdi bakıp bakıp maziye, geleceğe bir yol bulmaya çalışıyoruz; belki de bir gün, O Konya’nın, Selçukya’nın ihtişamlı asırlarına bir yol buluruz, yeter ki türkülerimiz söylensin, yeter ki türkülerimiz susmasın:
 
Türkülerimiz söylendikçe o Konya’yı yeniden inşa etmek kolay olacak…
 
Sevgili babacığım tıpkı söylediğin gibi:
 
“Saçım uzun ben saçımı tararım/ Var mı benim Gonyalıya zararım”
 
TAHİR SAKMAN



SÖYLEDİKÇE ÖZGÜRSÜN
 
-Merhum Babam Mazhar Sakman’a-
 
sen türkünü söyle diyordu
bu toprak bu yeşile akan su
dinlemelerimiz var bizim
zamanın öncesinden
isterse kopsun kıyamet
 
söyle diyordu söyle
kör karıncanın gittiği yol
daldaki böcek esintisi
işte o zaman ölürüz
pranga olursa dilimizde korku
 
ah söyle diyordu
paslı düşüncelerdeki kilitler
geçmişe sürgün gelecekteki bebekler
susarsan ölürsün zaten
söyle erken ağlamasın ölümler
 
haydi diyordu haydi
susuz çaylar gibi bakma
çevir başını bulutlara
rüzgâr ol yağmur ol söyle
türkün yoksa ölürsün
 
bu şehir türkü söyletirdi
notaları yıldız gibi parlak
şiirleri mangal yürekli
şairleri dolunaya çıkar ağlardı
söyle dedi söyledikçe büyürsün
                ve
/söyledikçe özgürsün/
 
sustukça susturdular
söyleyemedin türkünü
şimdi başın duman gözlerin sızı
ağlamak için geç/ gülmeyi geç
söylemediğin türkü senin değildir
 
türküsüz şehirler bana kaldı
sokaklarda yüreğimi yakıp
akyokuş'tan çayır'a başımı dikip
hem de bağıra bağıra
yeniden türküler çağıracağım
türkün yoksa şehrin yoktur
 
"yürü yavrum yürü konyalım yürü"
/şimdi buradan geçmiyor türkülerin yolu/
 
TAHİR SAKMAN
 
 

01 Eylül, 2024

1 Eylül Dünya Barış Günü


1 Eylül Dünya Barış Günü...

Sınırların silahlarla değil; çiçeklerle çizilmesini seçiyorum.


"Yurtta barış, dünyada barış"