SON
İSYAN
Bir
süredir sağlık nedeniyle yazmıyorum… belki de bu bir bahaneydi; “hayatı yazarak
yaşamak yerine sadece yaşamanın derin hazzını duymak için…” Olabilir mi?
Herkes
bir şekilde yaşıyor… Peki, kanıtınız nedir?
Malınız
mülkünüz mü, paranız pulunuz mu? Hepsinin geçici olduğunu hep söylememize
rağmen sağlığımızı riske ederek; tüm yaşantımızı bunlar üzerine kuran bizler
değil miyiz? Ölüp gittikten sonra malın mülkün, paranın pulun bir önemi kalacak
mı?
Hepimizin
elbette bir sonu var… belki de ömrünü yazmak üzerine kurmuş bizler gibi
“enteresan insanların…” yaşamak varken yaşamayı bile bazen ıskalayarak yazmanın
mantığı…
Merhum
Seyit abi… bendenizi en iyi çözen tahlil eden insanların en başında gelirdi.
Bir yazısında “şiiri yaşayan adam” demişti benim için… ama ne güzeldir şiiri
yaşamak… ama hayatın şiirini ruhunda hissederek, duyarak…
Yaşadığınız
sürece hayattasınızdır, ya öldükten sonra? Ne kadar hayatta kalabilirsiniz ki?
Ömrünüz neyle sınırlı? Mihenk taşı nedir bu konuda? Solgun bir fotoğraf mı,
ailenizin veya dostlarınızın ömrü mü sınırınız? Yazdıklarınız mı, sonuçta
kağıdın da bir ömrü var!
/durduk
divana
uymadık
imama
manitu
belasını versin mevtanın/
demiştim
fi tarihinde söylediğim bir şiirde… öldüğünüz gün… kurtulduğunuz gün müdür
yoksa sizden kurtulmanın şanlı günü müdür?
Merak
ediyorum desem de hiç umurumda bile değil… Narsist düşüncelere kapılmanın da
bir mantığı yok; dünyanın merkezi elbette ben değilim ama kendi kendimin
merkezi olmanın da derin bir hazzı var…
Kendimin
merkezindeyim… dünyanın, yaşamın merkeziyim…
Ne
demişti Epikuros usta: “Ben varsam ölüm yoktur, ben yoksam, ölüm zaten yoktur…”
Haydi
o zaman iyi pazarlar(!)…
TAHİR
SAKMAN

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.