DOST İPİYLE ASILMAK*

Bu yazıyı merhum Seyit K.Bezirci’yle
iş yerimdeki bir sohbetten sonra yazmış ve 3 Mayıs 2002 tarihinde Yeni Meram
gazetesindeki köşemde yayımlamıştım. Bu vesileyle Seyit abiye rahmet dilerken
onu çok özlediğimi hasseten belirtmeliyim: Sensiz; kıyımız, köşemiz kalmadı Seyit
abi…
DOST İPİYLE ASILMAK*
Hayatın bize ne zaman ne
getireceğini asla bilemeyiz. Hayat aslında deneme ve yanılmadan ibaret değil
midir? Üst üste tekrarladığımız hatalara ödediğimiz bedellerin ışında gizli
değil midir yaşam? İnsan hayatın bütün renklerini içine taşırken, yaşadığı ve
yaşayacağı heyecanların doruklarına tırmanmanın verdiği yüksek adrenalin
sarhoşluğu içinde, geçip giden ömrümüzün soluk sayfalarında yeniden
yeşerememenin verdiği buruk yalnızlığın çaresizliğiyle daima baş başadır...
Aslında insan çok
yalnızdır. Aslında insan, kendisiyle bile yalnızdır... İnsan kendisiyle bile
uyuşamaz bazen... Kim bilir, belki de sıkça uyuşamaz. Şunu adım gibi biliyorum
ki; insan kendisiyle uyuşmadıkça, uyuşamadıkça hayatın öbür tarafını, perdenin
arka yüzünü daha iyi hissediyor. Eşyanın tabiatını daha iyi kavrıyor...
Ondan sonra bize kalan,
olaylara bakıp bakıp yüzümüzde acı bir tebessümle gülümsemekten ibaret. Artık,
hiçbir kurşun kâr etmez olur. Artık hiçbir şey sizi tatmin etmez olur. Daha
iyisini, daha mükemmelini arar durursunuz. Aradıkça bulursunuz, buldukça
ararsınız. Daima yükseklere, en yükseklere dikilir gözünüz. Artık sizi hiçbir
çeşme kandırmaz olur. Hiçbir pınar sizi doyuramaz olur. Hayattan tek
algıladığınız, doyumsuzluktur artık...
Geçenlerde işyerime gelen
Seyit Küçükbezirci ağabeyimizle koyu bir sohbete daldığımızda; “Tahir beni
asacaklar” diyen Seyit Ağabeyimize şu cevabı vermiştim; “İpini benden
alsınlar...” Bunu duyan Seyit Küçükbezirci şaka yollu “Tahir seni öldürürüm”
deyince bendeniz de “Yanlış anlama... Maksadım seni kurtarmak. Çünkü; onlara
çürük ip vereceğim. Seni astıkları zaman ip kopacak, kurtulacaksın” demiştim...
Bir an duraklayan Seyit Ağabeyimiz “Bunu defterime yazacağım” diyerek ne kadar
memnun olduğunu göstermişti...
Sonraları, aklıma hep bu
cevap takıldı durdu... Dost ipiyle asılmak... Bir insan gerçekten dost ipiyle
asılabilir miydi? Bir insan, dostum dediği adamın asılması için ip verebilir
miydi? Hatta ip çürük bile olsa... Bu müthiş bir cesarettir. Bu müthiş bir
risktir, aynı zamanda... Ya ip kopmazsa?
Hayatımızda öyle ipler var
ki... Aslında kopsun diye baktığımız ama bir türlü kopmayan, koparamadığımız
ipler... Bizi hayata bağlayan iplerin arkasındaki güce nüfuz ederek, belki de
ipleri kafadan kopartmalı...
Dosta asılması için ip
vermek bir yana, ya dostun ipiyle asılmak nicedir? Sizler hiç dostun ipiyle
asıldınız mı? Belki de cesaretiniz yoktu, belki de korkaktınız. İnsan
yaşamasını bilmesi gerektiği gibi, ölmesini de bilmeli... İnsan doruklara
tırmanırken, bir gün başının döneceğini ve doruklardan düşeceğini bilmeli...
Bilmek yetmez kabullenmeli, kabullenmeli...
Belki bütün hayat bir
yerlere asılmaktan ibaret... Yanılgılarımıza, düşlerimize, acılarımıza hatta
gölgelerimize serilen sıcak gözyaşlarına bile... Belki de dosta ip vermenin
veya dost ipiyle asılmanın ötesinde bir şey olmalı; dosta ip olmak gibi...
Kesinlikle budur hayat... Hayat; dosta ip olmaktan ibarettir...
TAHİR SAKMAN
*SAKMAN, M.
Tahir (2002), “Dost İpiyle Asılmak”, Yeni Meram, s. 2, (3 Mayıs).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.