YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

27 Ağustos, 2024

CENNETİN KAPISI ADRASAN


CENNETİN KAPISI ADRASAN
Adrasan... Akdeniz'in efsunlu sesini hissedeceğiniz ülkemizin cennet açılan kapılarından sadece birisi...
Tekne turları, rotanızı yaşamın bir başka boyutuna taşırken serin rüzgârlar size eşlik ediyor. Suluada, bölgenin Maldivleri gibi... Maldiv plajı adı verilen bölgede yüzerken denizin suyunu içmek isteyebilirsiniz.



Denizin tüm renkleri sizin için nazlı nazlı dalgalanırken diğer tarafınızdaki yeşilin tonları da unutulmaz anlar yaşamanıza vesile oluyor.


Mavi Mağara'da eşsiz doğa olayı gerçekleşirken, mağara kenarlarında denizin, florasan lamba ile aydınlatılmış hissi veren görüntüsü, nefesinizi kesiyor.


Adrasan'a gitmelisiniz... Tekne turları sizi tüm gün gezdiriyor, öğlen, menüdeki balık müthiş lezzetli, tur fiyatları makul düzeyde... Kesinlikle değecektir...


Cennete başka kapı aramayın:

/ah adrasan adrasan
beni burda saklasan/

TAHİR SAKMAN
 








23 Ağustos, 2024

KUVAYI MİLLÎYE ŞEHRİ ANKARA


 

KUVAYI MİLLÎYE ŞEHRİ ANKARA
 
Geçtiğimiz haftayı Ankara'da geçirdim.
 
Ankara'nın benim gözümde; Millî Mücadele'nin merkezi, bağımsızlığımızın sembolü ilk Meclisimizin burada açılması ve başkentimiz olması nedeniyle yeri büyüktür.
 
Ve tabii ki en büyük Türk'ün, Türk'ün en büyük Ata'sının bedenini kucaklayan topraklar da bu şehirdedir...




 
Konya istikametinden Ankara'ya girerken önce Dikmen sırtlarını görürsünüz...
 
Gözlerimi kaparım; Yüce Önderi karşılayan Ankara halkını, yiğit seğmenleri görürüm. Ata'mın at üstünde yorgun ama umutlu halini, bir milletin uyanışını görürüm... Öyle bir uyanış ki tüm sömürgelere ilham ve cesaret verecektir.




 
Bazı gafiller var... Güya Millî Mücadele hiç olmamış... Üç beş Yunan çetesiymiş(!) Anadolu'ya çıkan... Ya Fransızlar, İtalyanlar, İngilizler? İstanbul'daki İngiliz cephanelerini boşaltıp Anadolu'ya kaçıran vatan evlatları bunu spor olsun diye mi yaptılar? Gaziantep neden gazi oldu? Maraş neden Kahramanmaraş oldu? Ya Urfa neden Şanlıurfa oldu?
 
Youtube'de bir video var, aksanlı bir Türkçeyle sallıyor... Doğrusu bunca yıldır yazarım, kitaplarımın sayısı 20’yi geçti ama böyle bir hayal gücüm yok, atmasyon bedava...




 
Atatürk'e, İngilizler sen git devlet kur(!) demişler... Düşünme özürlüler... İngilizler boğazları ele geçirmişken, Çanakkale’de gemilerini batıran komutana “sen git devlet kur” demişler... Hadi ya...
 
Gazi Ata'm 57 yıllık ömrünün büyük bölümünü savaş meydanlarında geçirmiş ve Türk'ün adını yüceltmek için devletimizin adını bile Türkiye olarak tescil etmiş.
 
Rahatı kaçanlar var tabii... Yalan, yanlı söylentilerle halkımızın zihnini bulandırmaya çalışan...
 
Her Türk, Anıt Kabir’i mutlaka görmeli, Anıt Kabir’de sergilenen Millî Mücadele'yi anlatan canlandırmaları, kahraman Kuvayı Millîye mensuplarının, kahramanlarımızın fotoğraflarını birkaç yılda bir mutlaka görmeli, şehitlerimize ve Yüce Ata’mıza olan minnet duygularını hatırlamalı, canlı tutmalıdır. Cumhuriyet’imizin nasıl kazanıldığını unutmamalıdır.




Anıt Kabir'i gezerken… Sadece benim değil binlerce insanın gözlerinin nasıl nemlendiğini, en ufak bir dokunmada gözyaşlarının sel olacağını fark edebilirsiniz. Ata’sız geçen bunca yıl sonra bile Türk Milleti, Ata'sına olan bağlılığını ve sevgisini gösteriyordu.
 
Gerisi lafügüzaftır, yani boş laftır...
 
TAHİR SAKMAN
 

22 Ağustos, 2024

SUSARKEN SUSMAK!

 

SUSARKEN SUSMAK!
 
Hayatımda ilk defa bu ay, su faturası elektrik faturasını geçti... Yani artık rahatlıkla elektrik sudan ucuz (!) diyebiliriz...
 
Hiç kızmadım hatta su faturasını az bile buldum; çünkü su en kıymetlimiz, en çok korumamız gereken doğal kaynağımız. Söylemeye gerek var mı su yaşamın temeli...
 
Çevremizdeki barajlar, göller kuruma tehlikesiyle karşı karşıyadır.  Musluğu açarken gelecek kuşaklarımızın, torunlarımızın torunlarını düşünmeliyiz...
 
Geçtiğimiz günlerde Konya vekillerimizden Barış Bektaş Bey'in bir önerisini dinledim. Kanal İstanbul'un onda bir maliyetine bitirilebilecek "Kanal Konya" projesinden söz etti. Fakat konu kamuoyunda hiç yer bulmadı. Ne kadar enteresan değil mi? Mağaza açılışını bile manşetten veren yerel basında iki satırlık olsun yer almadı...
 
Yapılması gerekenleri hepimiz biliyoruz ama...
 
Susuyoruz ve birlikte yeni yeni susmalar üretiyoruz... Susarken, susuyoruz!
 
Kuraklık kuşağında olan İç Anadolu Bölgesi'ndeki iklim değişikliğiyle beraber duyarsızlığımız yüzünden gelecek nesillerde ova çöle dönerse?..
 
Hayat sudan ucuz hale gelebilir... Elektrik, sudan ucuz olabilir ama ya hayatımız?
 
Hayatımıza değer katan sudur eğer onu da yok edersek, hayatımız sudan ucuz hale gelebilir...
 
TAHİR SAKMAN

18 Ağustos, 2024

ALBAY REŞAT ÇİĞİLTEPE




ALBAY REŞAT ÇİĞİLTEPE
 
Bugün Anıt Kabir'i ziyaret ederken duygularım öylesine yoğunlaşmış ki... Bu fotoğrafa bakıp da gözlerin sele kapılmaması mümkün mü?
 
Albay Reşat Çiğiltepe...
 
7 Ağustos 1922'de, Çiğiltepe'yi birliğinin söz verdiği saatte alamaması üzerine hayatına son vermiş onurlu gerçek bir kahraman... Atatürk çok üzülür ve tepenin alınmasından sonra Albay Reşat Bey'e Çiğiltepe soyadını verir...
 
Bu topraklar böyle kahramanlar sayesinde yurt yapıldı... Ruhları şad olsun...
 
TAHİR SAKMAN


 

12 Ağustos, 2024

ZEKİ OĞUZ’UN ARDINDAN BİR YIL


 

ZEKİ OĞUZ’UN ARDINDAN BİR YIL
 
Biz kırk kişiyiz; kırkımız da birbirimizi biliriz... ama eksiliyoruz yalnız kaldıkça...
 
Korkumuz ölmekten değil ki... sadece eksilmekten..
 
Hangi dağa sorsanız tanırdı, hangi çiçeğe sorsanız kokusunu verirdi. Öyle ki bu coğrafyanın üzerinde yaşam ondan sorulurdu... O ise yaşamdan...
 
Yörük çadırı gibi dik, başı dumanlı / karlı dağlar gibi heybetli... Fotoğraf çekerdi, ölümsüzlük iksiri sunar gibi...
 
Soluk anılarımızın arasından bozkıra doğan hüzünlü bir ay şimdi esrik şarkılarımızdan sitemler sunacak:
 
Ne yitirdik farkında mısınız? Sadece bir yıl mı? Yoksa kırk asır mı geçti?
 
Toprağın altı üstü fark eder mi?
 
Korkumuz ölmekten değil ki... sadece eksilmekten...
 
Ve eksiliyoruz yalnız kaldıkça, yalnızlıklara…
 
TAHİR SAKMAN
 
 

 

 

10 Ağustos, 2024

TÜRKÜDEN KORKAN ADAMLAR!

Meram'da bir TV çekimi sırasında, soldan sağa; Mazhar Sakman, Nuri Cennet, Hakkı Zambak... (Fotoğraf: Kemal Soylu)

TÜRKÜDEN KORKAN ADAMLAR!
 
Hakan Tekirtangaç… genç bir kardeşimiz; Konya türkülerinin geleceğe ulaşması umudumuzu yeşil tutanlardan.


Hakan Tekirtangaç...


 
“Nerede bir kaset bulsam, hemen dinlerim” diyor ve şehir kültürünün yalnızlığına / sahipsizliğine sitemler ediyor. Kendi kendini yetiştirmeye çalışan bu kardeşimizin ut ile zaman zaman yaptığı paylaşımları ilgiyle takip ediyorum.




 
Bugün ondan değerli bir hediye aldım; üzerinde “Mazhar Sakman” yazılı bir kaset… Bizim gibi Konya türkülerine değer veren insanlara verebileceğiniz en büyük en anlamlı hediye tarih kokan, Konya kokan, ecdat sesiyle dolu, cıvıl cıvıl kasetten başka ne olabilir ki?
 
Yıllar önce de feryat etmiştik; türkülerimizin makus talihini yenelim artık diye… Aradan geçen bunca zamanda pek bir şey değişmedi diyemem; daha da kötüye gitti… İnsanımızın şahsi çabaları dışında Konya türkülerinin makus talihi değişmedi. Barana kurup, dernek kurup, ceplerinden para harcayarak yerel kıyafetlerle türkülerimizi yaşatan arkadaşlarımıza söz verilmesine rağmen bir yer tahsis edilemedi.
 
Bu korku niyedir? Türkülerimizden neden korkuyorsunuz?
 
Konya türkülerinin aydınlık yüzü müdür, yoksa hayata canlı bakan tarafı mı? Sizi hüzünlendirirken bile yaşamdan koparmayan tarafı mıdır, sizi korkutan? 


“Kötü adamın türküsü olmaz, nerede bir türkü söyleyen varsa git yanına otur” diyen Bozkır’ın tezenesi Neşet Ertaş’ı da mı duymadınız?


Nuri Cennet ve Tahir Sakman birlikte...


 
Geçtiğimiz günlerde türkülerimizin yaşayan efsanesi Nuri Cennet abimizle bir aradaydık, ilerleyen yaşına rağmen türkülerimizin dinçliği üzerinde bahar rüzgârları estirirken “Ne oldu bu şehre” diyordu, “TRT’de bir yarışma var, Konyalı gençleri arayan gözlerime yaşlar dolmasını engelleyemedim” diyordu ve derken de türkülerimiz adına ağlıyordu… (Cennet abimizle ilgili olarak yazdığım bir makaleyi, Kemal Soylu tarafından yakın bir zamanda yayıma girecek olan Flaş dergisinde okuyabilirsiniz.)
 
Sahi Konya nerede? Şehrin sanatının, kültürünün üzerine ölü toprağı mı serptiniz? Yoksa meşrebinize uymuyor diye görmezden mi geliyorsunuz?
 
Bu türküler bu toprağın kadim sesidir; siz yokken de vardı ve kıyamete dek var olacaktır…
 
Türkülerimiz susturmaya kalkanlar hüsrana uğrayacaklardır.
 
TAHİR SAKMAN

Turhan Tokgöz kardeşimiz paylaşmış; Mazhar Sakman, Mustafa Kazanova, Plakçı Mustafa, Yalçın Meydan, Rahmi Konak tarafından 1984 yılında yapılan bir kayıtta, Mazhar Sakman, Âşık Şem'i'nin Bülbül isimli koşmasını okuyor. Dinlemek isteyenleri için link:

 
 
 

 

07 Ağustos, 2024

DOST İPİYLE ASILMAK*


 

Bu yazıyı merhum Seyit K.Bezirci’yle iş yerimdeki bir sohbetten sonra yazmış ve 3 Mayıs 2002 tarihinde Yeni Meram gazetesindeki köşemde yayımlamıştım. Bu vesileyle Seyit abiye rahmet dilerken onu çok özlediğimi hasseten belirtmeliyim: Sensiz; kıyımız, köşemiz kalmadı Seyit abi…
 
 
DOST İPİYLE ASILMAK*
 
Hayatın bize ne zaman ne getireceğini asla bilemeyiz. Hayat aslında deneme ve yanılmadan ibaret değil midir? Üst üste tekrarladığımız hatalara ödediğimiz bedellerin ışında gizli değil midir yaşam? İnsan hayatın bütün renklerini içine taşırken, yaşadığı ve yaşayacağı heyecanların doruklarına tırmanmanın verdiği yüksek adrenalin sarhoşluğu içinde, geçip giden ömrümüzün soluk sayfalarında yeniden yeşerememenin verdiği buruk yalnızlığın çaresizliğiyle daima baş başadır...
 
Aslında insan çok yalnızdır. Aslında insan, kendisiyle bile yalnızdır... İnsan kendisiyle bile uyuşamaz bazen... Kim bilir, belki de sıkça uyuşamaz. Şunu adım gibi biliyorum ki; insan kendisiyle uyuşmadıkça, uyuşamadıkça hayatın öbür tarafını, perdenin arka yüzünü daha iyi hissediyor. Eşyanın tabiatını daha iyi kavrıyor...
 
Ondan sonra bize kalan, olaylara bakıp bakıp yüzümüzde acı bir tebessümle gülümsemekten ibaret. Artık, hiçbir kurşun kâr etmez olur. Artık hiçbir şey sizi tatmin etmez olur. Daha iyisini, daha mükemmelini arar durursunuz. Aradıkça bulursunuz, buldukça ararsınız. Daima yükseklere, en yükseklere dikilir gözünüz. Artık sizi hiçbir çeşme kandırmaz olur. Hiçbir pınar sizi doyuramaz olur. Hayattan tek algıladığınız, doyumsuzluktur artık...
 
Geçenlerde işyerime gelen Seyit Küçükbezirci ağabeyimizle koyu bir sohbete daldığımızda; “Tahir beni asacaklar” diyen Seyit Ağabeyimize şu cevabı vermiştim; “İpini benden alsınlar...” Bunu duyan Seyit Küçükbezirci şaka yollu “Tahir seni öldürürüm” deyince bendeniz de “Yanlış anlama... Maksadım seni kurtarmak. Çünkü; onlara çürük ip vereceğim. Seni astıkları zaman ip kopacak, kurtulacaksın” demiştim... Bir an duraklayan Seyit Ağabeyimiz “Bunu defterime yazacağım” diyerek ne kadar memnun olduğunu göstermişti...
 
Sonraları, aklıma hep bu cevap takıldı durdu... Dost ipiyle asılmak... Bir insan gerçekten dost ipiyle asılabilir miydi? Bir insan, dostum dediği adamın asılması için ip verebilir miydi? Hatta ip çürük bile olsa... Bu müthiş bir cesarettir. Bu müthiş bir risktir, aynı zamanda... Ya ip kopmazsa?
 
Hayatımızda öyle ipler var ki... Aslında kopsun diye baktığımız ama bir türlü kopmayan, koparamadığımız ipler... Bizi hayata bağlayan iplerin arkasındaki güce nüfuz ederek, belki de ipleri kafadan kopartmalı...
 
Dosta asılması için ip vermek bir yana, ya dostun ipiyle asılmak nicedir? Sizler hiç dostun ipiyle asıldınız mı? Belki de cesaretiniz yoktu, belki de korkaktınız. İnsan yaşamasını bilmesi gerektiği gibi, ölmesini de bilmeli... İnsan doruklara tırmanırken, bir gün başının döneceğini ve doruklardan düşeceğini bilmeli... Bilmek yetmez kabullenmeli, kabullenmeli...
 
Belki bütün hayat bir yerlere asılmaktan ibaret... Yanılgılarımıza, düşlerimize, acılarımıza hatta gölgelerimize serilen sıcak gözyaşlarına bile... Belki de dosta ip vermenin veya dost ipiyle asılmanın ötesinde bir şey olmalı; dosta ip olmak gibi... Kesinlikle budur hayat... Hayat; dosta ip olmaktan ibarettir...
 
TAHİR SAKMAN
 
 
*SAKMAN, M. Tahir (2002), “Dost İpiyle Asılmak”, Yeni Meram, s. 2, (3 Mayıs).